Okumak etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Images

Belki Bir Gün Uçarız.


" Dünya adil bir yer değil ve kimse bunun sözünü vermedi bize" Aylin Balboa böyle diyor. Adaletin ne olduğunun kuşku götürdüğü şu zamanlarda, hayatın içinde yol alıyoruz hızla. Adaletli olamadan, hak hukuk nedir bilemeden. İnsan olmaya çalışırken, insanlığımızı kaybettiğimiz, sorguladığımız görüntülerle karşı karşıya. Hız ve unutmak. Unutmadan yaşayamıyor insan. Bazen nerede ne yaptığını, kendini, sevdiklerini unutması gerekiyor. Durup dinlenmeye sorgulamaya bile zaman olmuyor. Bırakması gerekenleri, bırakamadıklarını yapmak isteyip yapamadıklarını öyle bir hız işte. Bu hızın içinde devinirken kahraman olmak istiyoruz, birilerinin kahramanı. Olabiliyor muyuz?

Balboa'nın hayatından kareleri paylaştığı blok yazılarını bir araya getirerek oluşturduğu bir kitap "Belki Bir Gün Uçarız". Levent Cantek'in editör olarak düzenlemeleri ile bir araya gelmiş sözcüklerin kurgusu ile çağrışımsal bir hikaye.
  Balboanın birinci tekil şahıs olarak yer alması ve  anlatısı ile okuru yakalıyor.

" Hayat kitapta durduğu gibi dursaydı be Allahım" kitabın önsözü gerçekten. Gerçeklerin üzerine giyrdirilmiş kurgusal sözcüklerle bir yakarı içsel anlatı.
  
  Acıları öyle bir mizahi dille anlatıyor ki, kahkahalarınız göz yaşınızla yarışıyor.
 Gerçeklere rağmen kurgulamak, acıları sağaltmanın yolu yazmak. 
İyi okumalar.

  Nurten Yurt
 Yazarın bloğunu takip etmek isteyenler http://entel-dantel.blogspot.com.tr/ 'den ulaşabilirler. 

Images

Şehrin Ağaçları


  Ağaçları da okumalı insan.  Şehrin ağaçları çok şey anlatır insana.  Tek tük betonların arasında kalmış olsalarda dokun onlara sarıl, yaşam ulaşır sana. Kulağını daya, sırtını daya otur dinle, tüm gördüklerini anlatır.  Yaprakların rüzgarla yaptıkları senfoniyi duyarsan, türlü hikayeler anlatırlar.

  Efsunludur onlar, zarar veren ah alır iflah olmaz.  Yaş kesen baş keser unutma. Meyve verene sakın dokunma.  Bütün yapraklarını döküp çırılçıplak kaldığında kış ortasında seyret.  Nasılda karanlık bir görüntüsü vardır.  Oysa inatla sarılır hayata, baharda verir tomurcuklarını.  Yeşil yapraklar arasında giyer gelinliğini, nazlı nazlı süzülür. Yağmura rüzgara inatla karşı koyup sunar meyvelerini insana.

 İlla bir ağaç olacaksan çınar ol. Bir bak çevrendeki ağaçlara, oku onları nasıl yaşarlar.  Yaşarken kimler onunla birlikte yaşar. Çınar yüzyıllar boyu meydan okur yaşama. Bir yanı ölürken diğer parçasıyla tutunur hayata.  İçi çürür, dışı yaşar, mücadele eder.  Köküyle tutunur toprağa inatla.
 Bir çınarın gölgesinde rahat uyur insan, huzurla.

   Budanmaya gerek kalmadan sen feda et bırakman gereken fazlalıkları. Sürmek istediğin sürgünleri fışkırt topraktan.  Tohumlarını saçmak istiyorsan bırak rüzgara savursun dört bir yana.  Doğa her daim fısıldar sana gerçeği duymasını bil.

  Yaralandın mı? Kapılma çürük tarafına.Kocadın mı? Dön güneşe, sıkıca sarıl köklerine.  Fışkırsın hayat diğer dallarından.

Nurten Yurt
Images

Kuzguncukta bir Kitapevinden

 Güneşin ışınlarıyla başından aşağı yandığın yetmezmiş gibi asvalttan yükselen ısı da bunaltıyordu. Yokuş aşağı inerken merdivenlerin yanıbaşındaki kütüğün üstündeki oniki sayısı kırmızı kırmızı sırıtıyordu. Kurumuş köklerin" şu an o asvaltın altinda olup yaşasaydım, yeşil yapraklarım güneşin ışınlarına gölge olacaktı." fısıltısıyla merdivenleri hızla indim. İncir ağacının sıcaktan zımparalanmış yapraklarının kokusunda ferahladım. Sokağın başında iyotlu esintiyi iyice içime çektim. Yolun iki yanına sıralanmış asırlık çınarlara şükrettim. Şehrin her şeye rağmen inatla ve hatta savaşarak ayakta kalmaya çalışan semti Kuzguncuk.
 Bostan duruyor şükürler olsun, o yeşillik gözlere gönüllere şenlik. Küçük,renkli semtin ilginç eskicileri, sahafları ve cafeleri önündeki masalarda insanlar günlük meşgulietlerinde. Mevsimsel sakinlik sokağa yansımış. Gölgeye sığınmış semtin hayvanları uykuda. 

  Evvel Zaman İçinde'nin tabelasını göremeyince üzüldüm. Dükkan sahibi iki yıl önce devraldıklarını söyledi. Gülümser hanım güneyde bir sahil kentine yerleşmiş. İki yıl ne çabuk geçmiş, dükkan değişmiş, masalsılığını yitirmiş. Çekmecelerdeki eldivenler Munganın öyküsünü hatırlattı, askıdaki çocuk elbiseleri de eski zaman giysilerini. Biblolar, şapkalar, objeler, şeylerin dünyası işte. Dükkandan çıkarak ana sokağa doğru yürüdüm. Ayazmayı ziyaret edemedim kapalıydı, sadece pazarları açıkmış artık.
   
Images

Yabancı


Albert Camus’nün Yabancı adlı romanının konusu ayrıksı bir bireyin toplumdaki yargılanışı ve bu yargılanma sonunda kendisini sorgulayışıdır. Mersault adlı başkahramanın annesi vefat eder. Mersault annesini cenazesine gider ve döndüğünde hiçbir şey olmamış gibi hayatına devam eder. Sevgili bulur. Mersault komşusu ve sevgilisiyle sahile giderken komşusu Raymond’ın belalılarıyla karşılaşırlar. Sahilde oluşan gerginlikler sonucunda Mersault belalılardan birini öldürür. Bu cinayet sonunda Mersault mahkemeye çıkar ve iç hesaplaşmalar başlar.

Romanının teması; hayata, eylemlere, duygulara, çevreye, beklentilere ve insanın kendisine yabancılaşmasıdır. Yan izlekler; ölüm, umursamazlık, kabullenmiştik, yalnızlık, önyargıları sorgulayışı. Ayrıksı bireyin önyargılı toplumla çatışması da ana çatışmaya örnektir.

Sade ve tek düze anlatım ana karakterle özdeşleşmiştir. Karakter gibi beklentisiz cümleler kurulmuştur. Kahraman bakış açısıyla yazılmıştır, öznel bir anlatım vardır. Kahramanın gözünden aktarılmıştır, düşünceleri de bu şekilde yansıtılmaktadır. “Biraz hasta gibiydim, başımı alıp gideyim istiyordum…” Cümlesi kahraman bakış açısını gösterir.

Images

Sayfalar Arasında


Bu yaşadıklarım gerçek değil diyorum, sayfalar arasındayım. Yazarın birinin yazdığı kurgu bir roman bu sadece. Aslında ilk sözcüklerle başlamıştı her şey. Sonra paragraflara dönüştü, paragraflarda sayfalara. Sayfalar bölümleri oluşturdu. Tuhaf kahramanlar dolaşır oldu, ortalıkta. Herkesin olma ihtimali vardı, bu sayfalar özgürce yaşam için yeterliydi aslında.

Sonra bir şeyler oldu, yazarın yaptığı bir hata bu galiba diye düşünüyordum. Bu kahramanların birbirlerine böylesine yabancılaşması ve birbirlerini yadsıması nereye götürür bu romanı. Mutlaka bir kurguyla akıllarını başlarına devşirecektir. Olay örgüsü, roman kurgusu derken ilerledim. Birbirinin üstüne kapanan sayfalarla roman anlamsızlaşmaya başladı gittikçe. Çıkmak istedim, birbiri üstüne gelen o cümlelerin anlamsızlaştığı sayfalardan. Çıkmaz sokaklara dönüştü girdiğim sayfalar. Silinsin istedim bütün o sayfalardaki yazılar, beceremedim. Üstüme üstüme gelen kahramanlar gittikçe yabancılaşmaya başladı. Yabancılaşmaktan öte düşman olmuşlardı. Anlam aramaya çalışıyordum, bütün o anlamsız sayfalar boyunca.
Images

Okur Olmak

Nedir okur olmak? Okuma bilen kişinin bir metin karşısında zihniyle giriştiği bir eylem mi? Okuyan kişinin okuduğu metinde ileri sürülen düşünceleri anlaması, düşünceler arasındaki bağları kavraması, kendi birikimiyle karşılaştırıp, belleğinde saklamak istediklerini seçip ayırması gerekir. Yazarın da okurdan beklentisi budur.

Fransız Yazar Michel Butor gerçek ile roman arasında ki karmaşık ilişki de okura da önemli bir yer verir. “ Romancı betiğini, yaşamının bu temel yapımını, yayınlıyorsa, onu gerekli sonuca götürme yolunda okursuz edemediği, kuruluşunun ortağı olarak, gelişmesini, varlığını sürdürmesini sağlayan besin olarak, kişi, us ve bakış olarak okura gereksinme duyduğu içindir. Etken bir varlıktır okur, ‘sayfa üzerinde toplanmış belirtkenlerden yola, elindeki gerecin, yani belleğinin yardımıyla, yeniden bir görüntü ya da bir serüven kurar’ başka bir deyişle, her okur yeniden yaratır romancının betiğini”
Her kitap herkes anlasın diye yazılmamıştır kuşkusuz, her okur da her yazılanı anlayamaz. İyi bir okur olmak eğitim ve çaba sonucunda gerçekleştirilir. Sanatsal bir değer taşımayan romanlara alışkın birine, özgün bir roman kapılarını kolay kolay açmaz. Şiir daha da özel bir uğraş gerektirir, tadına varmak için. “Okumayı öğrenmek, sanatların en gücüdür” der, Alman ozanı Goethe yaşamının seksen yılını bu işe vermesine rağmen kendinden hoşnut değildir.
Images

KARA KİTAP


Neden kara kitap? Neden okunamıyor?
Üzerine yazılmış eleştiriler, yazılar, kitaplar inan anılmazdı. Neler söylenmedi bu kitap için, anlaşılamaması, kullanılan dilin Türkçeye uymadığı. Yazar, basit edebiyat diliyle yazmadığını  “ Bu yavan dile karşı çıkmadan, denemelere girişmeden, tehlikeler, sakatlıklar göze alınmadan dişe dokunur bir şey yazılabileceğini sanmıyorum. Bir elde öztürkçe sözlük, diğer elde gramer kitabı benim kitaplarım, hele Kara Kitap hiç anlaşılamaz.” dedi. Yıllar önce kitabı okuduğumda bayılmıştım. Kurgusu, dünyası, içinden hiç çıkmak istemediğim bir dünyaydı. Dünya edebiyatının şaheserlerinin Orhan Pamuğun zihninden yansımasını seyretmek inanılmazdı. Diğer taraftan tüm bu yansımanın benim şehrimin sokaklarında türlü hikâyelerle yok olduğunu izlemek kahredici olsa da. Kalemiyle Dosteyevski’nin rüyasını gerçekleştirdiği için de severim Pamuğu. “Doğu yazarken Batı yaşıyor” derdi Dostoyevski. Doğunun kayıp eserlerinin Pamuk’la Batıda buluşması bir tesadüf değildi elbette. Kara kitabın oluşması da, ülkesinde en çok satılan kitap olmasına rağmen anlaşılamaması da.
Images

Şehir

   Her an bir şey sızar içine, bıraktığın an' lar vardır her bir köşede. Bir sahil başka akar senin için,   sokakta hüzün bekler, çıkmaz sokaklarda ümitsizlik. Eski bir yalının yosunları acı bir yeşildir, yaşanmış hayatları umutları çağrıştırır. Ne yana baksan bir şey okursun, sıkıntı üstüne çöker baktığın yüzlerde yok olursun. İçinden çıkamadığın girdap olur kimi zaman, kalabalıklarda kaybolursun. Ağaçların gölgesinde dinlenir ruhun, akan bir nehrin kıyısında canlanır akmaya başlar hayat.
 
   Artık şehirlerden yükselen cam ve demir yığınlarından ağaçlara mahkumsun, sıkışan akamayan hayatların varlığıdır ruhuna yansıyan.  Teneke kutuların egzoz dumanlarını solursun hava niyetine. Nefes alamaz boğulursun.
Images

Kitap okumak


Nörologlar, kitap okumanın beyinde biyolojik değişikliklere yol açabildiğini gösterdi.


Nörologlar, kitapseverlerin düşüncelerini haklı çıkardı: kitaplar gerçekten de hayatınızı değiştirebilir.Brain Connectivity’de yayımlanan makaleye göre, kurgusal bir hikâyeye dalmak, beyin fonksiyonlarının işleyişinde beş güne kadar değişiklik yaratabiliyor. Emory Üniversitesi’ndeki araştırmacılar, katılımcılardan, milattan sonra 79 yılında geçen ve sevdiği kadını Vezüv Yanardağı’nın patlamasından kurtarmaya çalışan bir adamı anlatan tarihsel gerilim kitabıPompei’yi okumalarını istedi.

Katılımcıların temel aktiviteleri, kitabın okunmasından önceki beş gün boyunca kaydedildi ve sonrasında da her bir katılımcı, romanı bölümler halinde dokuz gün içerisinde okudu. fMRI taramaları sonucunda her günün sonunda, beynin dil temelli sol temporal lobunda aktivitenin arttığı gözlemlendi. Buna ek olarak katılımcıların duyusal becerilerinde de artış olduğu görüldü.
Images

Dönüş



Okuma gurubumuzun bu ay okuduğu kitap Ayşe Kulin'in Dönüş'üydü. Kitap sahibimiz bize şöyle bir açıklamada bulunma ihtiyacı hissetti. Mişima ve Hesse'den sonra sübap görevi için seçtim. Güldüm, dört yılı geride bıraktıktan sonra gülmekten başka bir şey yapamıyorum zaten. Okumanın yazar ismine, kitap ağırlığına göre sınıflandığı,edebiyat yapmanın ağırlığı, okuduğu kitap sayısı ile okuduğunu sananların olduğu bir ülke benim ülkem. Ayşe Kulin otuz yıldır yazıyor bu ülkede eline emeğine sağlık. yirmibeş kitabı yayınlanmış. Hep ağır konular, ölmüş yazarlar okuyan beyinlerle bu toplumda okumuş olamazsın. Ne okursan oku okudukların yok etmiyorsa seni okuduğunla kalırsın.
Images

Yeni Hayat


" Bir gün bir kitap okudum ve bütün hayatım değişti. Daha ilk sayfaların dayken bile, kitabın gücünü öyle bir hissettim ki içimde, oturduğum masadan gövdemin kopup uzaklaştığını sandım. Ama gövdemin benden uzaklaştığını sanmama rağmen, sanki bütün varlığım ve her şeyimle her zamankinden daha çok sandalyede ve masanın başındaydım ve kitap bütün etkisini yalnız ruhumda değil beni ben yapan her şeyde gösteriyordu. Öyle güçlü bir etkiydi ki bu, okuduğum kitabın sayfalarından yüzüme ışık fışkırıyor sandım. Aynı anda hem bütün aklımı körleştiren, hemde onu peril peril parlatan bir ışık. Bu ışıkla yoldan çıkacağımı sezdim, bu ışıkla daha sonra tanıyacağım, yakınlaşacağım bir hayatın gölgelerini hissettim. Masada oturuyor, oturduğumu aklımın bir köşesiyle biliyor, sayfaları çeviriyor ve bütün hayatım değişirken ben yeni kelimeleri ve sayfaları okuyordum. Bir süre sonra başıma gelecek şeylere karşı kendimi o kadar hazırlıksız ve çaresiz hissettim ki, kitaptan fışkıran güçten korunmak ister gibi bir an içgüdüyle yüzümü sayfalardan uzaklaştırdım. Çevremdeki dünyanın baştan aşağıya değiştiğini o zaman korkuyla farkettim ve şimdiye kadar hiç duymadığım bir yalnızlık duygusuna kapıldım. Sanki dilini, alışkanlıklarını, coğrafyasını bilmediğim bir ülkede yapayalnız bulmuştum.

Bu yalnızlık duygusunun verdiği çaresizlik beni kitaba daha sıkı sıkıya bağladı. İçine düştüğüm yeni ülkede yapmam gereken şeyleri, inanmak istediklerimi, görebilecekleri mi, hayatımın alacağı yolu bana bu kitap gösterecekti. Sayfaları tek tek çevirirken kitabı şimdi bana vahşi ve yabancı ülkede yol gösterecek bir rehber gibi okuyordum. Yardım et bana, demek geliyordu içimden, yardım et ki kazaya belaya uğramadan yeni hayatı bulayım. Bu hayatın da, ama rehberinin kelimeleriyle yapıldığını biliyordum. Kelimeleri tek tek okurken, bir yandan yolumu bulmaya çalışıyor, bir yandan da yolumu büsbütün kaybettirecek hayal harikalarını hayretle tek tek kuruyordum."                                                                                                                     Pamuğun en sevdiğim sözcükleridir bunlar,  bana  okumanın büyüsünü ve yazının dünyasını anlatır. Romanın geri kalanın da bir yolculuğa çıkarsınız, bir otobüsten inip diğerine biner, kaybolan eski eşyalarla, her bir durakta romana giren karakterlerle ilerlersiniz.  Kimi zaman kaybolduğunuzu hissedersiniz kurgunun içerisinde.  Kim kimdi diye sorular sorar zihniniz, neler oluyor bu da neyin nesi diyenler, kitap bittikten sonra ben hiç bir şey anlamadım diyenlerde var.  Zihinsel bir okuma yaparsanız ancak zevkle ilerleyebilirsiniz kitabın içinde.  Kitap bittiğinde hayatı değişenler de vardır, aynı yerden devam edenlerde. Her okuyucu kendi kitabını okur kendi zihninde. Düşünmeyi oluşturabilmişse ne mutlu.  Okumak ve yazmak ancak bu kadar güzel anlatılır.

Nurten Yurt
Images

Ustam ve ben

    Elif Şafağın son romanı ile yolculuğa çıkmak isteyenler,  Saramago'nun fili değil bu bilsinler.  Romanın kapağındaki resim gibi belkide, ayağında çimenlerin, gövdesinde Mimar Sinan'ın eseri, kulağında ağaçlar sırtında ise sema'yı yıldızları taşıyan bir fil.

    Cihan adlı karakterin, hem filbaz, hem şakirt olup Muhteşem Yüzyıl'da ki yolculuğu. Çota'ya duyduğu sevgiyi, hem de asla ulaşamayacağı aşkı( Mihrimah Sultan Sultanı) sorgulatıyor okura. Şakirtliği ise Sinan'la diğer üç talebesiyle insanlığını vurguluyor. On iki sayısıyla doğunun efsanelerine göndermeler yapıyor, Şafak.  Sınırları güzel anlatıyor Sinan, ben inşa etmeyi bilirim diyor, zamanı geldiğinde inşa ettiğini yıkmasını da. Sinan'ın eserlerini nasıl bir çalışmayla inşa ettiğini gösteriyor o yüzyılda.
Images

OKUMAK

Okumak nedir okumak? İlk neyi okur insan? İlk okuduğu neden ağlatır onu?
Okuduğunla yok edemem işsen sendeki ben’i ve yok olduğun yerde var olamamışsan okumamışsın. Nefes ilk okuduğum nefes’ti, zormuş dünyaya geliş, ayrılış senden sonsuzken bedeni hissediş ve bedenle okumak yaşamı, var olduğun dünyayı, insanları. Her okumayla hayrete düşmek, bir yerdesin bir gökte, bu nasıl işleyiş.. Bir o sayfadasın, bir diğer sayfada cümleleri takip ederken paragraflarda tükeniş. Bir kitabın içinden çıkıp kalakalmak öylece boşlukta. Bir diğerine başlamak için sevinç, hızla ilerleyiş, kah var olmak, kah tükenmek böyle bir gidiş. Harflere, tümcelere tutunmak bazen, ünlemler de hayrete düşüp , virgüllerde soluklanmak, noktalarda son bulmak. Hayallere dalmak, rüyada uyanmak, uyandığında gerçeğe varmak..
Nurten Yurt