Images

Okunmayan Sayfadaki Karakterler


Hep böyle oluyordu, o boşluğa dayanamıyordu bir türlü. Hatırlamaya çalışıyordu nereden devam edeceğini bulamıyordu. Yoktu, o yokluk yeni baştan başlamasına sebep oluyordu. Başladığıyla geldiği yerde kayboluyordu. Başka bir yerden başlıyordu, geldiği yer bambaşka bir yer oluyordu. İşin kötüsü geldiği yerlerde hep kayboluyordu. Neden böyle oluyordu? Bir türlü anlamıyordu?

Her şeyi sıfırlamak istiyordu, yapamıyordu. Bir şeyler vardı ve onlar hep karşısına çıkıyordu, onları tamamen yok sayamıyordu. O yüzden yeni bir başlangıç yaparken hep o yaşanmışlıkların üstüne yaşıyordu. O da biliyordu, bir yerlerde hata yaptığını ama plağı tersine sarıp yeniden yaşıyordu. Başka şansı yoktu belki de o hep bunu yapıyordu. Bazen kendisi bile inanamıyordu bu yaptıklarına, düşüncelerini yaşıyordu. Anlıyordu, ama başka türlüsünü beceremiyordu bir türlü düşüncelerinden hızlı yaşayamıyordu. Mıh gibi çakılıp kalmıştı, bir şeyler bu döngüyü kıramıyordu. Döngünün içinde dönüp durmaktan bunalmış patlayacak hale gelmişti. Gün doğuyordu ve yine başlıyordu o boşluk yine bir şeylere başlıyor, yol alıyordu. Geldiği yerde kayboluyordu, anlam yoktu. Anlamını kaybetmişti bir türlü bulamıyordu.

Bir mucizeye ihtiyacı vardı. Mucizelere inanırdı, olsun istiyordu. Çektiği acıya artık dayanamıyordu. Kaybolan anlamı yerine koymak, mış gibi değil, gerçekten yaşamak istiyordu. Karakter gibi durmuyordu, sayfanın ortasında tip, tip dolaşıyor bir türlü var olamıyordu. Okunmuyordu, okurunu bekliyordu. Okunduğunda okur için bir anlamı olacağını bilmiyordu.

Nurten Yurt
Images

Nisan

Gel inat etme çok dolusun boşalt. Bir çak,bir gürle, istersen sesli sesli ünle. Sonrası bırak gitsin, erkekler ağlamazmış falan hikaye. Bak şu gökyüzüne, o da dolu,dolu olmasında ne yapsın her gün bu şehrin insanlarını seyretmek kolay mı? Şehri ben seyrederken kahroluyorum.

Hangi insana baksan suratından düşen bin parça. Yetmeyince ondan bundan çıkarıyorlar, salyalar saçarak birbirlerini suçluyorlar. Hangisine baksan o haklı hiç insanlık kalmamış anlayacağın. Bırak insanlığı, hayvanın duyduğu merhameti, sadakati duymuyor bazıları. Bitki ağaç hak getire, her an baktığını düşün o bulutlar gibi bu şehre. Dolup ta ne yapmaz? Doğanın katledildiğini an be an izlemek kolay mı? Nisan geldi bak, yağmıyor rahmet. Yağıp da ne yapacak? Toprak kalmadı toprak içine işleyeceği.

Çocuklar vardı, Nisan en çok onlara yağdırırdı rahmetini. Onlarda yok artık, tören mören hak getire. Hepsini tıkmışlar evlerine, ellerine birer I pad başkalarının hayallerinde. Avm lerde tüketim peşinde obez edip katletmişler. Yağmur da ıslanmayan, top peşinde koşup çamurlan mayan, düşüp yaralanıp ağlamayan, çocuk olmayan başka bir şey oluyor azizim. O olanlarda diğerlerine bulaşıyor, amipleşiyor, değişim geçiriyor. Burada yaşam diyorlar adına şehrin dönüşümü, insanı dönüştürüyor görmüyorlar işte. Bak şu Greydere nasıl deşiyor toprağı sonra dolduruyor betonu, basıyor zifti. Ulaşıyor gökyüzüne, orada yaşayan yaşadığını sanarak, dolduruyor içine şehirden yansıyan ne varsa, öfkeyi, kızgınlığı, elektriği. Toprağa değmedikçe hissetmiyor kendini, camlardan yansıyan kırgınlıklarla dolan yüreklerin arasından sızan zift bu bizimkisi.
Images

Rüya


Bir rüyanın ortasındayım uyur, uyanık arası. Maverünehir akıyor yanıbaşımda, harfler, sözcükler sürükleniyor.

İnsanları görüyorum uzaklarda bir yerlerde. Sallıyorlar oltalarını yakaladıklarını cümle edip taşlara kazıyorlar. Kalabalık mahşer yerine dönüyor, her kafadan bir ses çıkıyor.

Duyamıyorum, izliyorum paralize olmuş bir halde. Savaşlar, tufanlar ardı ardına felaketler rüya kabusa dönüşüyor. Uyanmak istiyorum uyanamıyorum. Zaman hızla akıp gidiyor yakalayamıyorum. Konuşmak istiyorum sesim çıkmıyor, çığlık atıyorum. Bir kurt uluması çıkıyor içimden, kulaklarıma inanamıyorum. Gündüz güneş kararıyor, araya giren ayın gelgitlerini taşıyor insanlar. Herkes kendini yaşıyor, durup karşısındakinin çığlığını duyacak zamanı yok. Atomlar gibi çarpışıp duruyor, insanlık. Anda var olan yaşanıyor, durup düşünmeyi beceren yok. Ancak durduğunda kendi penceresinden bakıp yargılıyor geçen zamanı hatırladıklarıyla. Bu kadar ne zamanın ne de anın farkında geçiyor zaman. Farkında olduklarımız sadece kendi bakış açımız, bir diğerininkine yok ihtiyacımız.