Denemeler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Images

TANGO

Mutluydu, dans edecek gibi hissediyordu. Teknenin müzisyenleri tango çalmaya başlamışlardı.


Mehtabın şavkı dalgalarla oynaşıyordu. Sevdiği kadın kollarının arasındaydı. Öylece kaldı. Boğazı düğümlenmişti, Bu harika bir andı her zaman öyle olmuştu. Ayla'ya sezdir memeliydi.

 Derin bir nefes gözlerinin içinde kaybolman yeterli. Ela ışıklara odaklandın mı kendiliğinden gelir.  Nefesimi kulağında hissetmesi, burnumla şakağına azıcık kısa bir an dokunsam.  Yay gibi gerilir damarlarımda dolaşan kan gibi.  Sonra belimdeki elimi hisseder güvenle bırakır kendini. Bu dans değil, bir sanat demişti. Giysilerle ayakta sevişmek bu demişti bir diğeri.  Yaşamak bu şimdi hissettim demişti. 

 Güven onun için güvendi. Tango müziği dinlenişti ninni yerine, annesi bebekken tango yapardı onunla. Bu aşinalık belki de  huzuru, rahatı ve yaşamı hissettirirdi. Partnerin önemi çok büyük. Müziğin ritmiyle aynı olmalı tüm hareketler. Ayaklar, eller, nefes tüm vücudunu hissetmek değil aynı anda partnerinin vereceği tepkiyi de bilerek adım atmalısın. Sıçradığın da güvenle tutulacağını bilmeli. Bir sonraki figürün yada adımın senden önce değil seninle ve sana doğru olacağını.  Tango bir anlamda iki ayrı vücudun birlikte bir gösterisi biz olup estetikle birleşebilme dansıdır.  

 En harika dansı kiminle etmişti hatırlayamadı.  Öyle çok öyle bilinmezdi.  Kan basıncı gibi bir şey bu bir yükselip bir alçalmanın verdiği hızı dengelemek için gerekliydi belki de güven. Sonra ayaklar yere sağlam basmalı, bir o kadar hafif olmalı adımlar. Sahi ayak ucuyla dokunduğunda anlayan ve hareketi tamamlayan kaç kadın var. Yay gibi eğilmişken kiriş gibi olmalı mı sinirler.  Partnerin nefesi kan akışını düzenler ve hayat gibi akar gider adımlar. 

 Müzik o da çok önemli örs te duyduğun ayak parmağına dek titretmeli seni. Ellerin kavradığı parmaklar okşar gibi olmalı. Şah damarından duymadığın ritmi veremezsin hayata. Dudakların busesi anlık değip geçmeli. Sonra partnerin bakışlarıyla bilmeli nefesini ve dans. 

 Körfezin karanlığı ne ara çöreklenmişti yüreğine. Sahi tekne deki o genç, Aylanın geçen seneki öğrencisi olabilir miydi. Bu kadar çok yememeliydi. İşte Ayla karşısındaydı, müziği duyuyordu. Gözlerini görüyordu, kanı çılgın gibiydi damarlarında. Adım. adımları niye öyle boşlukta. 


Nurten Yurt

Images

ÖLÇÜLEMEZ

 SENİN KORKULARINI BENİM İNCELİĞİMİ


Ayrılık ne biliyor musun?

Ne araya yolların girmesi,
ne kapanan kapılar,
ne yıldız kayması gecede,
ne ceplerde tren tarifesi,
ne de turna katarı gökte.

İnsanın içini dökmekten vazgeçmesi ayrılık!

İpi kopmuş boncuklar gibi yollara döktüğü gözlerini,
birer damla düş kırıklığı olarak toplaması içine.
Ardında dünyalar ışıyan camlar dururken,
duvarlara dalıp dalıp gitmesi.
Türküsünü söylecek kimsesi kalmamak ayrılık.
Saçına rüzgar, sesine ışık düşürememek kimsenin.
Çiçekçilerden uzağa düşmesi insanın yolunun.
Güneşin bir ceza gibi doğması dünyaya.
İki adımdan biri insanın, sevincin kundakçısı,
hüznün sarması ayrılık

Şükrü Erbaş


Ölçülmezler den olmak isterdim.  Sahi duyguları ölçmek mümkünsüz. Bir birim yok işte. Kilo, litre, metre nafile. Soyutun, somuta galibi bu dünya. İnsanlığın icadı yetersiz.

Annelik duygusu terliğin hızıyla çarpılmamalı.

Sevgilinin duygusu, kalbin gördüğü andaki, kan pompalama miktarı olabilir. Nefessiz kalma süreside eklenmeli,

Korku. en fecisi bu olmalı. Işık hızıyla yarışmalı. Adrenalinle çarpılmalı.

Kıskançlık. sahi onu ne yapmalı? Eksi bir değer verip nötrleşmeli.

Nefret. şiddetli bir ölçü unutulmalı.

Kızgınlık. ateş gibi dağlamalı. Yangınıyla kalmamalı.

Üzüntü, puslu bir durağanın kabulü olmamalı kovmalı.

Ölçüsüz olmaz bu duygular bir birim bulunmalı. Ölçebilmeli ki duygusuz kalanlara bir reçeteyle uygulanmalı. Ölçüsüz, izahsız, izansız kalınmamalı..


Nurten Yurt  

(Pandemide yazı çalışmaları)

Images

ESKİDEN

ESKİDENDİ, ÇOK ESKİDEN


Hani erken inerdi karanlık,

Hani yağmur yağardı inceden

Hani okuldan, işten dönerken,

Işıklar yanardı evlerde,

Eskidendi, çok eskiden.

Hani ay herkese gülümserken,

Mevsimler kimseyi dinlemezken..

Hani çocuklar gibi zaman nedir bilmezken,

Eskidendi, çok eskiden.

Hani hepimiz arkadaşken,

Hani oyunlar tükenmemişken,

Henüz kimse bize ihanet etmemiş,

Biz kimseyi aldatmamışken,

Eskidendi, çok eskiden.

Hani şarkılar bizi bu kadar incitmezken,

Hani körkütük sarhoşken gençliğimizden,

Daha biz kimseye küsmemiş,

Daha kimse ölmemişken,

Eskidendi, çok eskiden.

Şimdi ay usul, yıldızlar eski

Hatıralar gökyüzü gibi gitmiyor üstümüzden

Geçen geçti,

Geçen geçti,

Geceyi söndür kalbim.


Murathan Mungan


 Eskiden periler uçuşurdu gözlerinde, kanat çırpınışlarını görürdüm. Çarpılırdım, ışığına kapılır, donakalırdım. Görmez oldum sonra, ışığın köreltmesi dedim. Donuklaştı gözbebeklerin. Akan gözyaşlarımı yok etti perileri. Perilerin kanatlarımı ağlattı seni bilemedim. 

Eskiden ışıklar karanlığı aydınlatır, gönlümü açardı. Baktıkça bakasım gelir, ileriye doğru açılırdı dehlizler. Korkusuzca yürürdüm. İlk ne zaman acıttı bilemedim. Görmek istemediklerimi, gördüğümde ışığın karanlığında yürüdüm. El yordamı, bilmediğim karanlık aydınlıklarda. Sığındığım yalnızlıklara. 

Eskiden tılsım gibi gelirdin. Bakardım yüzüne, sıkıntım uçar giderdi. Derdim tasam biterdi. Konuşurdun, dinlerdim. Susardın seyrederdim. Yürürdün, adımlarımla izlerdim. Nefesim olurdun, dinlenirdim sessiz sesliliğinde. Güldüğünde, gülerdim dolu dolu gamzelerinde.

Eskiden yaprak yapraktı gidişlerin. Hani yaprak bıkmamıştı ağaçtan. Zamanı gelmişti, mevsim yada rüzgardı ayıran misali. Eylülün hüznü, sonbaharın kahve kızılı. Zamanın terk edişi, tükenişi. Sensizliğin tüketişi.

Eskiden gök mavisi bulutlarım, deniz mavisi dalgalarım vardı. Deniz köpüğü kabarışlarınla ferahlardı içim. Nefesimi açardın, huzurunda kaybolurken bulurdum kendimi. Islatmazdı yağmurların, acıtmazdı tuzlu dalgaların.  Bedenim rahatlar, huzur bulurdu ruhum. mavi acıtmaz, uçururdu yüreğimi. Mavi doğardı güneş, batarken sana eş. 

Eskiden gözler böyle büyümezdi. Süzgün, küçük çekik bakardı. Kocaman açılmazdı, gözbebekleri ürkmesin diye kirpikler aralanmazdı. Ateş değdiğinde açıldı ilk, bir de gözyaşının baskısına dayanamadığında. En son da nefessizliğe..

Eskiden ağaçlar kokardı buram buram. Kabuğu ayrı, çiçeği başka kokardı. Şimdikiler kokusuz. Geçenlerde birisi parfüm sıkmış manolyanın üstüne. Yuh artık dedim, bu da ne?  Ne yapsın zavallı koca avm nin içinde nasıl yaşasın. Onca kişinin kokusuna nasıl dayansın. Dayanamamış ağlamış, parfümcü kıza yalvarmış.  En pahalısından, güzel kokulusundan bir tane getir sık diye. Bunca cama, vitrine takılıp  görmezden gelenler, kokudan etkilenip görürler beni de.

Eskiden incik boncuk alırdım avuturdum. Renklerinden hoşlanır, ipe dizerdi. Kolye yapar, halhal dizer, süslerdi bedenini. Fazladan yaptıklarını çarşıda satardı Letafetle birlikte. Son günlerde çıkmaz oldu evden. Bir tuhaf haller, suskunlukları artı. Kolyeden vazgeçmiş, tespih dizer olmuştu. Kızıl kehribarlar, oltu taşları püsküllü. Balkonda gördüm bir kaç kez. Letafetin eski eşi değil mi o. Sordum yine beraberler mi diye. Sustu, bilmiyorum dedi. İyice kapattı yine kendini ne yapsam bilemedim.  Tesbih tanelerinin başımın üstünden yağdığında anladım. Eski acıları tesbihlerin bile avutmadığını.


Nurten Yurt