Kitaplar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Images

Atabetül Hakayık



12. yüzyıl Türk edebiyatçılarından Yüküneli Edib Ahmet tarafından yazılmış bir eserdir. 

"Gerçeklerin Eşiği” manasına gelir. Aruz ölçüsüyle yazılmış didaktik içerikli bir mesnevi türüdür. Dönemin sultanlarından Muhammed Dad Sipahsalar’a yazılmış dini ve ahlaki içerikli bir mesnevidir. Kur’an-ı Kerim’den sonra insanlara İslamiyet’i anlatan bir eserdir.


1906 yılına kadar varlığı bilinmezken tesadüf eseri bu yıl Ayasofya Kütüphanesi’nde çalışmalar yapan Necip Asım tarafından bulunmuş ve edebiyat camiasına sunulmuştur. Şekil olarak incelenirse beyitlerin “aaba” olarak şekillendiğini, dörtlükler halinde, mesnevi türünde yazıldığını görürüz. Konu olarak bakacak olursak büyük hırsın, ahlak yoksunluğunun, cehaletin ve kibrin ne kadar kötü duygular olduğunu vurgulamış; iyiliği, alçakgönüllülüğü, bilginin gücünü ve hoşgörünün önemini belirtir. Asıl metnin dörtlüklerle söylenmiş olması yazarının milli şiir zevkini sürdürdüğünün göstergesidir. Dil bakımından Kutadgu Bilig'e göre Atabetü'l-Hakayıkta Arapça, Farsça kelime sayısı daha fazladır. Bu durum eserin dini içeriğiyle ilgilidir. Ancak, halka hitap eden eserde konu ve düşünce kurgusu daha basittir.


Atabetü 'l-Hakâyık’ın sonuna eklenmiş olan manzum parçalar, eserin 15. yüzyılda bile yazarına saygı duyularak okunan ve yararlanılan bir kitap olduğunun kanıtıdır. Eserin sonunda, Emir Seyfeddin tarafından yazılmış olan dörtlükle Emir-i Kebir Arslan Hoca Tarhan'ın manzumesi, Edip Ahmed'i takdir amacıyla kaleme alınmıştır. Bu manzumeleri yazmış olan her iki emir de Timur dönemi emirlerindendir. Övgü olarak kabul edebileceğimiz bu manzumelerde Edip Ahmed'in anadan doğma kör olduğu belirtilir ve eseriyle kazandığı saygıdan, gördüğü ilgiden söz edilir.


Atabetü'l-Hakâyık, Necip Asım (Yazıksız) tarafından Ayasofya Kütüphanesi'nde bulunarak 1906 yılında bilim dünyasına tanıtılmıştır. Necip Asım, hem Uygur hem de Arap harfleriyle yazılmış olan bu nüshayı 1918'de İstanbul'da bastırmıştır. Daha sonra N. Asım yine Ayasofya Kütüphanesi'nde bulunan bir başka nüsha daha bulmuştur. Kitabın ayrıca İstanbul Topkapı Sarayı Kütüphane 'sinde Arap harfleriyle yazılmış bir nüshası daha vardır. Reşid Rahmeti Arat, hem Uygur, hem Arap, yalnızca Uygur ve yalnızca Arap harflariyle yazılmış olan söz konusu üç nüshayı karşılaştırarak 1951 yılında edisyon kritikli metin halinde TDK yayınlan arasında çıkartmıştır. Bu kitapta eserin Türkçe çevirisinin yanı sıra Atabetü'l-Hakâyık nüshalarını tanıtan ve eser üzerin­de yapılmış araştırmaları içeren bir de önsöz bulunmaktadır. Atabetü'l-Hakâyık Batılı araştırmacılar tarafından da incelenmiş olup eser üzerinde en ciddi çalışma Jean Deny tarafından yapılmıştır. Eserle, Polonyalı Kovalski de ilgilenmiştir. En uzun  beyitleri yazmıştır.

Nurten Yurt
Images

Belki Bir Gün Uçarız.


" Dünya adil bir yer değil ve kimse bunun sözünü vermedi bize" Aylin Balboa böyle diyor. Adaletin ne olduğunun kuşku götürdüğü şu zamanlarda, hayatın içinde yol alıyoruz hızla. Adaletli olamadan, hak hukuk nedir bilemeden. İnsan olmaya çalışırken, insanlığımızı kaybettiğimiz, sorguladığımız görüntülerle karşı karşıya. Hız ve unutmak. Unutmadan yaşayamıyor insan. Bazen nerede ne yaptığını, kendini, sevdiklerini unutması gerekiyor. Durup dinlenmeye sorgulamaya bile zaman olmuyor. Bırakması gerekenleri, bırakamadıklarını yapmak isteyip yapamadıklarını öyle bir hız işte. Bu hızın içinde devinirken kahraman olmak istiyoruz, birilerinin kahramanı. Olabiliyor muyuz?

Balboa'nın hayatından kareleri paylaştığı blok yazılarını bir araya getirerek oluşturduğu bir kitap "Belki Bir Gün Uçarız". Levent Cantek'in editör olarak düzenlemeleri ile bir araya gelmiş sözcüklerin kurgusu ile çağrışımsal bir hikaye.
  Balboanın birinci tekil şahıs olarak yer alması ve  anlatısı ile okuru yakalıyor.

" Hayat kitapta durduğu gibi dursaydı be Allahım" kitabın önsözü gerçekten. Gerçeklerin üzerine giyrdirilmiş kurgusal sözcüklerle bir yakarı içsel anlatı.
  
  Acıları öyle bir mizahi dille anlatıyor ki, kahkahalarınız göz yaşınızla yarışıyor.
 Gerçeklere rağmen kurgulamak, acıları sağaltmanın yolu yazmak. 
İyi okumalar.

  Nurten Yurt
 Yazarın bloğunu takip etmek isteyenler http://entel-dantel.blogspot.com.tr/ 'den ulaşabilirler. 

Images

Pereıra İddia Ediyor


  ‘Varlığımızın anlamını en derin ve genel bir şekilde belirleyen bağlantı, yaşamın ölümle olan ilişkisidir, çünkü varlığımızın ölümle sınırlı olması, yaşamın anlaşılması ve değerlendirilmesi için gereklidir.’
  
 Roman kahramanı Pereira genç Rossi ve Marta’yı tanıyıncaya kadar boşluktaydı,yalnızdı, amaçsızdı. Böyle geçen bir yaşamda insan ışığı görmediğinden, geleceği olmadığından, şimdiyi de karanlık yaşıyor. Pereira da bizeTabucchi’nin başarıyla tanıttığı gibi; sevinci olmayan, karanlık bir dünyada savrulup duruyordu. İşyerindeki kızartma kokulu giriş, sürekli limonata içmesi, omletle sınırlı beslenmesi, ölen karısının resmi ile konuşması, terli ve şişman görüntüsü okura mutsuz yaşantısının ayrıntılarıdır. Yaşadığı hayatta mutsuzdu, bir çıkış yolu aramıyordu. Yaşamı tek düze sürüp gidiyordu.

 Marta ve Rossi’ye yardım etmesi( bilinçaltında Rossi'yi olmayan oğlu ile özdeşleştiriyordu) içindeki cesaretin uyanmasına neden oldu. Doktor Kardoso yaptığı terapiler bilincini aydınlattı. Romanın sonunda ise bu zayıf, zavallı karakter bir kahramana dönüştü.

 Romanı tek bir cümleye indirgemek gerekirse yaşamın anlamını sorgulamak diyebiliriz.

Images

Yabancı


Albert Camus’nün Yabancı adlı romanının konusu ayrıksı bir bireyin toplumdaki yargılanışı ve bu yargılanma sonunda kendisini sorgulayışıdır. Mersault adlı başkahramanın annesi vefat eder. Mersault annesini cenazesine gider ve döndüğünde hiçbir şey olmamış gibi hayatına devam eder. Sevgili bulur. Mersault komşusu ve sevgilisiyle sahile giderken komşusu Raymond’ın belalılarıyla karşılaşırlar. Sahilde oluşan gerginlikler sonucunda Mersault belalılardan birini öldürür. Bu cinayet sonunda Mersault mahkemeye çıkar ve iç hesaplaşmalar başlar.

Romanının teması; hayata, eylemlere, duygulara, çevreye, beklentilere ve insanın kendisine yabancılaşmasıdır. Yan izlekler; ölüm, umursamazlık, kabullenmiştik, yalnızlık, önyargıları sorgulayışı. Ayrıksı bireyin önyargılı toplumla çatışması da ana çatışmaya örnektir.

Sade ve tek düze anlatım ana karakterle özdeşleşmiştir. Karakter gibi beklentisiz cümleler kurulmuştur. Kahraman bakış açısıyla yazılmıştır, öznel bir anlatım vardır. Kahramanın gözünden aktarılmıştır, düşünceleri de bu şekilde yansıtılmaktadır. “Biraz hasta gibiydim, başımı alıp gideyim istiyordum…” Cümlesi kahraman bakış açısını gösterir.

Images

Okuma Edimi


  Okur Merkezli Alımlama Estetiğinin önemli kuramcısı W.İser’in ülkemizdeki temsilcisi olan Akşit Göktürk, bu anlayışın önemli bir kavramı olan Okuma Edimi (Faaliyeti) üzerinde şunları söyler: Okuma Edimi, okurun öznel geçmişi, şimdisi, geleceğiyle de ilgilidir….Gerçekte okur, kendi kişisel konumuna göre, duygusal yapısına, düşünsel yetisine göre göre okur bir metni. Bu açıdan bir bakıma, her okur kendini okur metinde.” “Ne yazarın özgeçmişiyle ilgili birtakım olguların metinde özdeşlenmesi, ne de okurun kendi yaşantılarını metinde bulması, kendi başına bir anlam taşır okuma ediminde. Ama bu tür özdeşlikler aracılığıyla metin, okurda belli bir alımlama biçiminin öngördüğü daha karmaşık tepkileri uyandırmaya başlar. Konuşan artık ne yazardır, ne de gerçek yaşam olguları. Metnin kendi kurmaca varlığıdır. Bu süreç sonunda kendisine yabancı birtakım gerçeklerle yaşantı biçimlerini de metnin aracılığıyla özümleyebilir okur. Onun metne katkısı oranında, metin de ondaki yaşantı birikimini belli ölçüde büyütür. Geleceğe bakışını değiştirir.

Bir sanat yapıtının, insan yaşamındaki aydınlatıcı işlevi de bu etkisinden kaynaklanır.” Bu kurama göre; her Okur, yazarı tarafından önceden biçimlendirilmiş bir kurmaca metinden, kendi birikimine, özel psikolojik yapısına ve içinde yaşadığı sosyal-kültürel duruma göre kavrayabildiği, düşleyebildiği ve yaratabildiği ölçüde metnin iletisini algılar.
Images

Kadınların Romanları


KADINLARIN YAZDIĞI EN İYİ 20 ROMAN BELİRLENDİ

Harper Lee’nin 1960’da yayımlanan “Bülbülü Öldürmek” adlı romanı “kadınların yazdığı hayat değiştiren kitaplar” oylamasında birinci seçildi.
İngiltere’nin prestijli etkinliklerinden Baileys Kadın Yazarlar Roman Ödülü’nün başlattığı kampanyayla sosyal medya üzerinden bir halk oylaması yapıldı ve “kadınlar tarafından yazılmış en etkileyici ve okurların hayatını değiştiren kitap” Harper Lee’nin “Bülbülü Öldürmek” romanı seçildi. Gelecek sene Baileys Ödülü’nün jüri başkanlığını üstlenecek, halihazırda İngiltere merkezli insan hakları kuruluşu Liberty’nin direktörü olarak görev yapan Shami Chakrabarti, romanı “çoğumuzu insan haklarına duyduğumuz inançla ilk kez tanıştıran kitap” olarak nitelendirdi.

“Bülbülü Öldürmek” beyaz bir kadına tecavüzle suçlanan siyah Tom Robinson’ı savunan avukat Atticus Finch’in hikayesini anlatıyor ve ırksal adaletsizlik ve masumiyetin yok edilmesi gibi temaları merkeze alıyor.

Kadınlar tarafından yazılmış en etkileyici 20 kitap listesinde çocuk kitaplarından klasiklere, bilimkurgudan romansa kadar farklı türde eserler yer alıyor. Listede “Bülbülü Öldürmek”i, Margaret Atwood’un kadınlara mülk gibi davranılmasını anlatan distopik romanı “Damızlık Kızın Öyküsü” takip ediyor. Charlotte Brontë’nin “Jane Eyre”i, J.K. Rowling’in “Harry Potter” serisi ve Brontë kardeşlerden Emily’nin “Uğultulu Tepeler”i listede ilk beşe giren diğer kitaplar oldu.
Images

Semerkant



Ve şimdi gezdir gözlerini Semerkant’ın üzerinde!

Değil mi ki o yeryüzünün ecesi? Alıp tüm diğer

Kentlerin yazgı iplerini ellerine, çıkmamış mı

Hepsinin üstüne o mağrur?

Amin Maalouf, Edgar Allan Poe’ nun sözcüklerin den yola çıkarak yazmış Semserkant’ı. Dört kitap diye de ayırmış. Tarihi kişiliklerin ağırlığından olsa diyeceğim bana yeterli gelmedi. Ruabiyatın doğumundan, sulara gömülüşüne bir süreçte, Hayyam, Nizamil Mülk, Hasan El Sabah, Melik Şah’a sanki haksızlık edilmiş gibi geldi. Hepsi kendi başına ayrı bir tarih ve şahsiyetken kırpılıp kopyalanmış, aralara İran tarihi, Osmanlı, Harem gizemi garip bir aşk, bir yerlerinden Rochefort’un adeta tıkıştırıldığı, son noktanınsa Titanik’le konulması.
Images

Albertine Kayıp



Proust’un Kayıp Zamanın İzinde serisinin ikinci kitabı Albertina Kayıp adlı romanı “ Mademoiselle Albertine gitti” sözleriyle başlar. O kahrolası hizmetçi bu sözü sarfetmesiydi, Marcel onu kendisi terk etseydi,Albertine’yi bu gün proustun zihninden algılar mıydık? Proust Astım hastası olmasaydı Kayıp Zamanın Peşine düşüp yedi ciltlik bir eser için yıllarca sözcüklerle uğraşırmıydı ? Bir kekin kokusu uğruna değer miydi?  Gerçi Montaigne, Stendhal, Flaubert, George Eliot, Fyodor Dostoyevski, ve Leo Tolstoy'u seven bir zihin elbet her anı yaşamak ister. Yaşayamadıkları an ların peşine düşüp, hele ki ölümle kaybettiklerini kabullenmeyip yaşatır hayallerinde. Öyle ki yüreği ve aklı arasında kalan, hüzünle boğulan zihninin bir cezasıdır. Hatta eş cinsellik temalarını eserlerinde açıkça açıklayan İlk Avrupalı romancı olur. Öyle ki zamanı yakaladığı anda “Gerçek cennet unuttuklarımız dır” der.
Images

Tıkanma


Eğer bunu okumaya niyetliyseniz vazgeçin. Bir kaç sayfa okuduktan sonra burada olmak istemeyeceksiniz. Bu yüzden unutun gitsin . Gidin buradan. Hala tek parçayken hemen kaçın. Kitabın ilk sayfasında yazarın ilk sözleri bunlar. Kitapta ilerledikçe gerçekten yaşıyorsunuz bunları, çağın insanının geldiği en uç noktayı anlatıyor. Kahramanın yaşadığı hayat hem çok uzak hem de bilinmedik bir şekilde yakın gelebiliyor size.

İnsanın varoluşundan bu yana yolculuğunu izliyorsunuz. Amerikan Rüyasının arka sokaklarında buluyorsunuz kendinizi. Annelerin evlatlarına yapabileceklerini tanrının evlatları ile sorgulatıyor.
Images

Dönüşüm

Kafka'nın Dönüşüm adlı kitabıydı bu ay ki kitabımız. Thyke 12 olarak altı kişi Kadıköy Balon Cafe de buluştuk. Pırıl pırıl bir güneş ve mavi gökyüzü altında, denizin kokusunu soluyarak paylaştık kitabı.

Images

Şiir neden yazılır?

Şiir neden yazılır? Guantanomadan Şiirler adlı kitabı okuduğumda, uzunca bir süre bu soruyu sormuştum kendime. Ağır çok ağır geldi bu şiirleri okumak, bu çağın insanı olarak yaşamak yeterince zordu. Ekrandaki savaşları görmemek için televizyonun düğmesini kapata biliyordunuz. Lakin düşünce denen zihninizde böyle bir düğme yoktu ve sürekli fısırdayıp durdukça, biraz daha insanlığınızın bir parçasını bırakarak yaşama devam ediyordunuz. Böyle bir dünya da hala biraz insan kalabilmek için, insanlığın ruhuna son bir haykırış bu şiirler.

Guantanamo tutukluları bu şiirleri, kâğıt ve kalemleri olmadığı zamanlarda, kendilerine verilen yemeklerin kâğıt tabaklarına, su içmeleri için verilen kâğıt bardaklara, çakıl taşlarıyla, diş macunu kullanarak yazmışlar.
Şiir her daim güzel duygular vermeyebilir insana, acıtır, kanartır bazen insanlığını.
Images

Lizbon'a gece treni

Son zamanlarda zevkle okuduğum, okurken bitmesin diye araya başka kitaplar sıkıştırdığım, kelimelerin kuyumcusu sözcüğünü yakalayabileceğiniz bir kitap Lizbon’a Gece Treni. Pascal Mercier takma adıyla basılan kitabın yazarı Berlin’de felsefe profesörü olan Peter Bieri. Yazarın bundan ayrı basılmış dört kitabı daha var.

Yazar kitabın başın da Montaigne’inin Denemeler ’in den ve Fernando Pessoa’nın Huzursuzluğun Kitabından kısa bir alıntıya yer vererek okura ipucu vermiş. Severim böyle kitapları, kitapta ilerlerken zihnimdeki o ışığı yaktığından olsa gerek tanıdık gelir kelimeler. Kitabın kahramanı Gregorius elliyedi yaşında bir dilbilimci, kırk iki yıl önce öğrenci olarak girdiği okula, dört yıl sonra öğretmen olarak başlıyor ve devam ediyor. Konusunda uzman olan hoca Mundus olarak anılıyor, çekemeyen meslektaşları, papirüs olarak tanıyor. Yazarın bu kelime oyunları okuma zevkini körüklüyor ki, yağmurlu bir sabahta köprünün ortasında bir kadın çıkıyor karşısına ve Mundusun alnına kalemle unutmaması gereken bir numara yazıyor. Kahramanın kurgusu bile müthiş, sonrası bir sahaftan aldığı bir romanın yazarının hayatına uzanan bir yolculuk üzerine. Yazarın hayatında yer alan kişilerle zaman zaman kendi hayatıyla bağlantılar kurup öyle tanımlamalar yapmış ki sözcüklerin kuyumcusu sözünü hak etmiş. Felsefenin insan hayatındaki yerini, Dilbilimin ne olduğu insanları nasıl etkilediğini kurguyla çok iyi bağlamış.

Bunlar benim görüşlerim, gruptaki arkadaşlarla paylaşımımızda, Felsefenin roman içine sıkıştırılmasını beğenmeyenler oldu. Kitabın karakterlerinin çokluğundan yakınıp kim kimdi, anlayamadım tekrar başa döndüm dediler. Kitap ancak tatil zamanı okunacak, yoksa günlük hayatın koşuşmasında tadına varılmıyor diyenler oldu. Çok güzel bir yolculuk kitabı olarak adlandırıldı. Gecenin sonuna doğru dört arkadaşımızın da paylaştığı bir şey dikkatimi çekti, babalarının onlara yazdığı mektup, son iletişimleri, babaları hay atta olan arkadaşımızın babasının çocuğuyla olan iletişimi. Bu güzel geceyi bize hazırlayan arkadaşımız Sezen’e, gecenin karanlığını aydınlatmak için erguvan ağacına ışık sistemi takan arkadaşımıza, teşekkürlerimi iletiyorum.
“Her birimiz birden çok kişiyiz, pek çoğuz, ifrat sayıda kendimiziz. Bu yüzden, çevresini küçümseyen kişiyle o çevreden zevk alan ya da onun yüzünden üzülen kişi aynı değildir. Varlığımızın engin sömürgesinde farklı düşünen ve farklı hisseden pek çok türde insan vardır.” ( Huzursuzluğun Kitabı)
“Hepimiz küçük parçalardan oluşuruz, bu parçalar öyle şekilsiz, öyle farklıdırlar ki birbirlerinden, her biri her an canının istediğini yapar; bu yüzden kendimizle kendimiz arasındaki farklılıklar, kendimizle başkaları arasındaki kadardır. ( Denemeler- Montaigne)
“ Ben hala oradayım, zamandaki o uzak yerde, oradan hiç ayrılmadım, şimdiki zamanın içine yayılmış yaşıyorum, ya da onun dışına. Zamanı öne sürüklemiş olan binlerce değişiklik, hissetmenin bu zaman dışı mevcudiyeti ile ölçüldüğünde, bir rüya gibi geçici ve gerçekdışılar.” ( Kitabın içindeki kitabın yazarı Prado’dan)

Nurten Yurt
Images

Edebiyat Ölmelidir!

CNN Türk ekranlarında yayınlanan "Aykırı Sorular" programını hazırlayıp sunan televizyoncu ve yazar Enver Aysever'in yeni kitabı Pazartesi günü raflardaki yerini aldı.
İki ciltten oluşan "Nasıl Yazar Olunur?" ve "Edebiyat Ölmelidir" kitapları yazı yazmak ve yazarlık üzerine konuları işliyor.
Enver Aysever yeni kitabıyla ilgili twitter sayfasında şunları söyledi:
"Bir yazar için her yeni yapıt biraz olum biraz diriliştir. Pazartesi günü yeni iki kitapla okurla buluşacağız. Yazmak, okumak, yazarlık üstüne. "Nasıl Yazar Olunur?" ve "Edebiyat Ölmelidir" iki cilt olarak yayınlanıyor. Yazmak, okumak, yazarlık üstüNE
Images

Ulysses için kutlama


James Joyce‘un destansı romanı Ulysses için dünya çapında düzenlenen Bloomsday kutlamaları, bu yıl Google’ın katkısıyla tüm yerküreye yayıldı.

James Joyce’un efsanevi romanı Ulysses için 1954′ten bu yana her yıl 16 Haziran’da düzenlenen kutlamalar, bu yıl en az romanın kendisi kadar “şaşırtıcı” oldu. Efsanevi roman, teknolojinin katkısıyla bu yıl ilk kez güneşi izleyen bir yönde, dünyanın 25 kentinde baştan sona İngilizce okundu. Türkçeye iki çeviriyle kazandırılmasına karşın Ulysses‘in okunduğu ülkeler arasında Türkiye yer almadı.

1954 yılından bu yana Ulysses romanının geçtiği gün olan 16 Haziran’da her yıl dünyanın belli başlı kentlerinde edebiyatseverler, romanın başkahramanı Leopold Bloom’un adına atfen Bloomsday’i kutluyor. Bir Dublin sabahı deniz kıyısındaki bir kulede başlayan roman Leopold Bloom ve Nora Barnacle’nin Dublin’in güney kesimlerinde gezisiyle sürüyor ve bir günlük bir zaman diliminde geçiyor. En büyük kutlamaların yapıldığı Dublin’de Joyce hayranları, her yıl roman kahramanlarının rotasını izleyerek yürüyüş yapıyor. Edebiyat dernek ve kulüplerinde romandan pasajlar okunurken kutlamalar birçok mekâna yayılıyor.

Google, bu yıl Bloomsday kutlamalarına katkıda bulundu. Bu nedenle iki güne yayılan kutlamalarda Leopold Bloom ve Nora Barnacle’ın Dublin’i aylak aylak dolaştıkları saatlerde dünyanın 25 kentinde video konferans hizmeti olan “Google+ hangout” aracılığıyla romandan pasajlar İngilizce seslendirildi.

Yeni Zelanda’dan itibaren güneşi izleyen biçimde Melburn, Sidney, Tokyo, Beijing, Şangay, Singapur, Moskova, Pula, Zürih, Trieste, Edinburg, Bangor, Dublin, Cork, Londra, Sao Paulo, Santa Maria, New York, Boston, Chicago, Ottava, Montreal, Toronto ve San Fransisco’da okunan parçalar internet üzerinden dünyanın dört bir yanında izlenebildi.

Google İrlanda birimi yetkilisi Sophie Walsh konuya ilişkin açıklamasında Ulysses‘in dünyada ilk kez değişik zaman dilimleri ve değişik ülkelerde baştan sona okunmasının çok heyecan verici bir etkinlik olduğunu bildirdi.

Kaynak: Ankara Haber Ajansı (17 Haziran 2013)
Images

Çivisi çıkmış dünya

                         
Tabi ki bir kitap adı, Amin Maalouf’un 2009’da Y.K.Y larından çıkmış bir kitabı. Ülkemde son günlerde yaşanan olayları seyrettiğimde aklıma sürekli gelen kitap. Yazarın diğer kitapları gibi değil, çoğu okuyucu için sıkıcı gelebilir. Kahramanları Amerika, İngiltere, Ortadoğu Ülkeleri ve Türkiye. Yakın tarihte küresel siyasi ayarların, Ortadoğu’da hangi ülke üzerinde nasıl uygulandığını bir çok örneğiyle göstermiş.


Aldatıcı zaferler, Yoldan çıkmış meşrutiyetler ve Hayali gerçeklikler diye üç bölümden oluşuyor kitap. Dünya siyasi tarihi ile ilgili bilginiz, yakın tarihle sınırlı değilse bakış açınız oldukça genişliyor, kitabın içinde ilerlerken sıkıcı paragrafları görmezden gelebiliyorsunuz. Bazen bunlar çoğumuzun bildiği şeyler deyip tekrara düşebiliyorsunuz. Kitaptan bir bölümü paylaşıyorum burada
Images

ŞARKINI SÖYLEDİĞİN ZAMAN


Şarkını söylediğin zaman, kitaba yaraşır bir isim olmuş gerçekten. Şarkılarımızın kısık sesle, çoğu zaman söyleyemeyip, boğazımıza yumruk gibi tıkandığı, sol anahtarının parçalanıp, notaların dağıldığı zamanların, anlatıldığı bir romana bundan daha güzel bir isim seçilemezdi kuşkusuz.

Thyke 12’nin Haziran ayı kitabı için Mihrimah’ta toplandık. Kalabalıktık her zamanki gibi, ilk toplantımıza henüz annesinin karnın da katılan minik üyemizde büyümüş, toplantıya gelmişti. İnci Aral hayranı arkadaşımız Filiz’in uzun anlatımlarıyla, başka yönlerini diğer kitaplarını, ilginç tesadüfleri öğrendik.
Images

Tutunamayanlar


Ne olurdu biraz daha tutun saydın hayata, yazsaydın ruhumuzu da öyle ayrılsaydın aramızdan. Gerçi bir yandan da iyi oldu erkenden gittiğin, senden sonra neler yaşadık bir bilsen, biri çıkageldi bize çağ atlattı. Biz farklı yönlere baktığımızdan olacak farklı çağlara doğru atladık her hal, her şey bi karıştı ki sorma. İnsanlarımız artık senin zamanında ki kadar bile düşünmüyor, kullanmadığımız organı sarıp sarmaladık ki değeri biline.. 

Images

Okuma Teknikleri

 

-Öznel izlenimci okuma: Okuyucunun kendi kültür, bilgi birikimine dayanan tamamen kendi kişisel beğenisine dayalı okuma yöntemi. ( kişisel bir yöntem olduğundan, nesnel, başkaları tarafından kabul edilebilir bir yöntem olmadığından modern eleştiri yöntemleri arasında yer almaz.)

- Psikolojik Okuma: Psikoloji ve psikanaliz biliminin açıklama yöntemleri ve verileri ile metni açıklamaya çalışmaktır. Psikolojik okuma üç ayrı biçimde metinlere uygulanır. Yazarın psikolojisini, okurun psikolojisini, metindeki karakterlerin psikolojisini incelemek. Karakterlerin psikolojilerinin, insan psikolojilerine uygunluğunun kurmaca metinlerdeki başarısını ortaya çıkarır.

-Biyografik okuma: Eserden hareketle yazarın hayatını, kişiliğini, dünya görüşünü belirlemeye çalışmak Biyografik okuma tarzıdır.
-Sosyolojik Okuma: Eserin meydana getirildiği zamandaki sosyolojiyi yansıtıp yansıtmadığının incelendiği bir okuma biçimi.
İdeolojik ve Felsefi Okuma: Belli bir ideolojinin veya felsefenin görüşlerinin tezleri referans alınarak eseri okumaya çalışmaktır.
Eleştirel Okuma: Geleneksel Edebiyat kuramları ölçü alınarak, dili, tekniği, edebiyat akımının genel lkeleri, metnin biçimi, v.b kurallar çerçevesinde yapılan okuma yöntemi.
Teknik Okuma: Bir edebiyat eserini belirli bir yöntemle , edebiyat biliminin verilerini kullanarak sistemli bir biçimde okumaktır. Psikolojik, sosyolojik, arketipçi okumalar gibi metin çözümlemede teknik okuma yöntemlerinden birisidir.
Images

Semaver


Sait Faik Abasıyanığın ilk öykülerinden derlenmiş öykü kitabı. Yapı Kredi Yayınlarından 2002 de çıkarılmış. Yazarın bindokuzyüz otuzdört, otuz beş yılı Varlık dergisinde basılmış öykülerinden oluşuyor. İlk öykünün adını almış kitap Semaver, sayfaları açar açmaz sıcacık bir ana oğul sevgisi çıkıyor karşınıza, bu sevgi dolu sabah saatlerini annesini kaybettikten sonra Semaverin kaynamamasını, Saleplere tarçın sıkarak hayatı anlatıyor. Bu kısacık öykü yaşamın tadını bırakıyor yüreğinize. Stelyanos Hrisopulos Gemisi adlı öyküyle, öksüz ve yetim bir çocuğun dünyasına dalıyorsunuz pupa yelken. Dalgalardan kurtulamadan, kasabanın Meserret Otelinde buluveriyorsunuz kendinizi sonda başlıyorsunuz.

Öykü kitabı roman gibi soluk soluğa okunmaz, durakları, es leri olmalı, öykünün tadını iyi bir duyumsamalı ki bir sonrakinin farkına varmalı. Sait Faikin öyküleri yaşamın, insanın içinden geçer, düşünmediğiniz detayın onun kalemiyle nasıl yüceleştiğini görür, yazmak bu işte dersiniz.