Ve şimdi gezdir gözlerini Semerkant’ın üzerinde!
Değil mi ki o yeryüzünün ecesi? Alıp tüm diğer
Kentlerin yazgı iplerini ellerine, çıkmamış mı
Hepsinin üstüne o mağrur?
Amin Maalouf, Edgar Allan Poe’ nun sözcüklerin den yola çıkarak yazmış Semserkant’ı. Dört kitap diye de ayırmış. Tarihi kişiliklerin ağırlığından olsa diyeceğim bana yeterli gelmedi. Ruabiyatın doğumundan, sulara gömülüşüne bir süreçte, Hayyam, Nizamil Mülk, Hasan El Sabah, Melik Şah’a sanki haksızlık edilmiş gibi geldi. Hepsi kendi başına ayrı bir tarih ve şahsiyetken kırpılıp kopyalanmış, aralara İran tarihi, Osmanlı, Harem gizemi garip bir aşk, bir yerlerinden Rochefort’un adeta tıkıştırıldığı, son noktanınsa Titanik’le konulması.
Belki de tarihi kurgular böyle yazılırsa, bir kitapla okumayan, okumaya zaman ayıramayan okura daha çok faydası olurumu düşünmüştür yazar?. Yada Poe nun sözlerinden yola çıkarak tarihi olaylara, Rubaiyat’ın yazgısını oturtmuş.
Thyke 12’nin Eylül kitabıydı Semerkant. Oldukça kalabalık bir katılımla Sezen Hanımın ofisinde toplandık. Çoğunluk beğenmişti. Hepimizi üzen yağmalanan kitaplardı yine. Hasan Sabah çok tartışılan. Hayyam ve Ruabiyat en büyülü karakter, arada diğerleri kaynayıp giden. Tartışma sonunda bahçedeki keyif, şarabın yanında en güzel giden Hayyamın şiirleri olurdu ya onu bile kaçırıp güncele daldık. Dönüş yolculuğunda kulaklarımda çınlayan o soru niye yazılmış bu kitap?
Nurten Yurt
0 yorum :