Mürver Çiçeği sokağından girer girmez, iş makinelerinin gürültüsü dolduruyor sokağı. İki koca binanın ortası inşaat alanı. Yıkılan binanın kırmızı tuğlaları, fayansları yapışmış, ayaktakinin, yan cephesine inatla. Karşı sokağa giriyoruz, kalabalık, dükkânların iç içe sıralandığı. İnsanların gün ortasındaki koşturması. Oflular pasajının arka sokağı, masrafçı inci’nin pasajı, sesler büzüşmüyor çoğalıyor adeta. Sokağın bitimi Halitağa Caddesi, caddenin zemini, yeni Arnavut taşlı. Bir yanda büyük bahçesi ile Kemal Atatürk İlköğretim var. Köşe başında Ayrılık Çeşmesini geçip, Yel değirmeninin kanatlarını andıran sokakları keşfe çıkıyoruz.
Denize inen sokakların, başında durup iyot kokusunu çekiyorum içime. Eski evlerin yenilenenleri, maskeleriyle suretsiz. Kendi kaderine terk edilmişler, yaşanılmış hikâyeler gizliyor, dökülen sıvalarında, eski kırık camlarında. Mario Levinin Evi çıkıyor karşıma. İstanbul Bir Masaldı’nın sayfaları açılıveriyor. Eksik olan zaman, bir de insan. Duvarların çoğunda resimler, Grafitiler başka bir âlem. Bir köpek resmi duvarda soruyor? Çocuklar bizden neden korkuyor? Birileri kedisini kaybetmiş ilanla arıyor.