Akasya zamanını bilir misiniz? Ben dün okudum şu Kara Kitap’tan. Ağaç’mış Akasya hem bizim bildiğimiz gibi gökyüzünde değil yeryüzünde yaşarmış. Üzerini ziftle kaplayıp, betonla örttükleri, dedelerimizin hammaddesi olan, toprağa kökleriyle sarılıp korurlarmış onu. Türlü cinsleri varmış, mesela meyve ağaçtan toplanır, bazıları çiçek açarmış. Kimi yaprağını dökermiş zamanında, kimi her zaman yeşil. Yüzyıllarca yaşarlarmış, dallarıyla yuva olurmuş, yok olan türlere. Yeşil yapraklarıyla havayı temizler, çiçekleriyle koku salarmış yeryüzüne şimdilerde bilmediğimiz.
Akasya camdan, betondan yeraltına teneke kutuları park ettiğimiz. Akasya kimimize iş, ihtiyaç, girip çıktığımız, zamanlarımızı alışveriş ile tükettiğimiz. Karnımızı doyurup, kahvemizi yudumlayıp, gözlerimize ışıltılı hayatlar sunduğumuz. Ağaç akasyanın resmini gördüm kitapta minik yeşil yaprakları, salkımlı beyaz çiçekleri var. Çok da güzel bir kokusu varmış, hatta bir şarkısı bile var.” Akasyalar Açarken, Yârim ile biz bize otururduk diz dize, bakışırdık göz göze, Akasyalar açarken.” Çok bakışmışlar herhalde ki görememişler, yitip gittiğini ağaçların. Araştırdım sadece Asya’da değil, Avrupada’da yaşarmış. Hani pembe olsaydı çiçeği demiştim.