Images

Kinyas ile Kayra


Kitabın dokusuna uygun, izbe, salaş ve ürkütücü bir bar ortamında buluşmamızı önermemize rağmen, kitaptaki nahoş olayları daha fazla kaldıramayan arkadaşımız, gruba kırmızı süitin huzurlu ve rahat koltuklarını ayarlamıştı. Anneler günü nedeniyle ilk kez Cumartesi öğleden sonra buluştu grubumuz. Hoş sohbetten sonra ilk işimiz kitap sahibi Oytun arkadaşımızı kutladık. Bir yıldır azimle bahsettiği, Kinyas ve Kayra’yı seçiminden dolayı. Hakan Günday adlı genç bir yazarın ilk kitabıydı. Son kitabı da bu günlerde çıkmış ve en çok okunanlar listesinde yer alıyordu. Hakan Günday’ın hayatı ve kitaplarından sonra sıra Kinyas ve Kayraya gelmişti.

Karakterlerden ortak olarak nefret edilmişti. Kayra tutarlı, Kinyas ise tamamen dönek bir tavır izlemişti. Ailelerden bahsedilene kadar aynı kişi olduklarına inanan bir üyemiz, şaşırdığını söylüyordu. Yer altı edebiyatı diye adlandıramayacağımız ona yakın bir çizgideydi. Gençlerden oluşan bir okur kitlesi vardı Günday’ın. Bir Büyükelçi oğlu olması, romandaki uzak kıtaları tanımasında, karakterlerin kişiliklerinde yardımcı olmuş görünüyordu. Toplumun ortak değerlerini reddedip, dışta belki de en uç çizgide yaşayan karakterler, Afrika kıtasında ve dünyanın bir çok yerinde acımasızca suç işlerken Türkiye ye gelince süt dökmüş kediye dönüyorlardı. Bunu sorduk birbirimize, ailenin önemini tartıştık. Kinyas’ın yaşadığı onca şeye rağmen, yaşamı seçmesini beğenmedik nedense. Kitabın sonu çoğumuzda hayal kırıklığı yaratmış, kitap kapağına takılıp kalanımız bile varmış.
Images

Semerkant



Ve şimdi gezdir gözlerini Semerkant’ın üzerinde!

Değil mi ki o yeryüzünün ecesi? Alıp tüm diğer

Kentlerin yazgı iplerini ellerine, çıkmamış mı

Hepsinin üstüne o mağrur?

Amin Maalouf, Edgar Allan Poe’ nun sözcüklerin den yola çıkarak yazmış Semserkant’ı. Dört kitap diye de ayırmış. Tarihi kişiliklerin ağırlığından olsa diyeceğim bana yeterli gelmedi. Ruabiyatın doğumundan, sulara gömülüşüne bir süreçte, Hayyam, Nizamil Mülk, Hasan El Sabah, Melik Şah’a sanki haksızlık edilmiş gibi geldi. Hepsi kendi başına ayrı bir tarih ve şahsiyetken kırpılıp kopyalanmış, aralara İran tarihi, Osmanlı, Harem gizemi garip bir aşk, bir yerlerinden Rochefort’un adeta tıkıştırıldığı, son noktanınsa Titanik’le konulması.
Images

Akasya Zamanı


Akasya zamanını bilir misiniz? Ben dün okudum şu Kara Kitap’tan. Ağaç’mış Akasya hem bizim bildiğimiz gibi gökyüzünde değil yeryüzünde yaşarmış. Üzerini ziftle kaplayıp, betonla örttükleri, dedelerimizin hammaddesi olan, toprağa kökleriyle sarılıp korurlarmış onu. Türlü cinsleri varmış, mesela meyve ağaçtan toplanır, bazıları çiçek açarmış. Kimi yaprağını dökermiş zamanında, kimi her zaman yeşil. Yüzyıllarca yaşarlarmış, dallarıyla yuva olurmuş, yok olan türlere. Yeşil yapraklarıyla havayı temizler, çiçekleriyle koku salarmış yeryüzüne şimdilerde bilmediğimiz.

Akasya camdan, betondan yeraltına teneke kutuları park ettiğimiz. Akasya kimimize iş, ihtiyaç, girip çıktığımız, zamanlarımızı alışveriş ile tükettiğimiz. Karnımızı doyurup, kahvemizi yudumlayıp, gözlerimize ışıltılı hayatlar sunduğumuz. Ağaç akasyanın resmini gördüm kitapta minik yeşil yaprakları, salkımlı beyaz çiçekleri var. Çok da güzel bir kokusu varmış, hatta bir şarkısı bile var.” Akasyalar Açarken, Yârim ile biz bize otururduk diz dize, bakışırdık göz göze, Akasyalar açarken.” Çok bakışmışlar herhalde ki görememişler, yitip gittiğini ağaçların. Araştırdım sadece Asya’da değil, Avrupada’da yaşarmış. Hani pembe olsaydı çiçeği demiştim.
Images

Ah O Perdeler


Sabah perdeleri açmak gelmedi içimden sıkıldım, tuhaf bir boşluk duygusu vardı zihnimi rahatsız eden sonra düşündüm kahvaltı ederken. Zihnimden dün kaldırdığım perde, bir tarafımı aydınlatırken diğer yanımı acıtmış.

“ Akıllısın diyorsun “ Akılıyım diyorum içimden, aklıma kızarken. Akıllı olsam sözcükler düzgün çıkar ağzımdan, anlatamıyorum, anlamıyorsun. Anlatırken bocalıyorum, zihnim onu anladığım bilgiye sıçrıyor. Onu anlat diyor, başlıyorum onu anlatmaya, yok anlamadı, sen diğerini anlat öyle varmıştın bu bilgiye. Zihnimin hızına ve çapraşıklığına yetişse dilim, ya da o abuk sabuk aklım anlasa yok inat ediyor.
Images

Maya ve Ekmek

http://mutfakpenceremden.com/

Taşınmıştı Işıl, ilk atölyesine davetliydik, Rehan, Arzu ve ben. Salona açılan pencereli şirin bir mutfağı var, adı gibi Işıltılı. İlk olarak önlüklerimizi giydik, saçlarımızı örttük, ellerimizi yıkadık. Hazır toz maya ile Fırında Ekmek ve Ekşili Maya yapacaktık. Mutfak masasının üstündeki kaplarda unlarımız, ufak ölçeklerde, tuz, maya, bal malzemelerimizin hepsi hazırdı. Un özel bir karışımdı, köylerden getirttiği doğal un kokusu çocukluğuma götürdü beni. Işıl anlattı biz dinledik, bir taraftan unun oraya gelinceye kadar geçirdiği evreleri düşündüm ne emek. Sonra una malzemeleri koyup karıştırdık, elimizle yoğurmaya başladık. Uygun kıvama gelinceye kadar olan yoğurma işlemi parmak uçlarınızla hissedebileceğiniz bir zevk. Un kokusu sarmıştı mutfağı Işıl’ın anlattıkları ile üçümüz aynı anda, ekmek hamurunu olması gereken kıvama getirirken çocuklar gibiydik. Hamurlarımızı tepsiye koyup unladık, üstünü kendimizce süsleyip, önce yağlı kâğıt kapatıp, Işıl’ın getirdiği polar’la sarmalamayarak dinlenmeye bıraktık.

Biz dört kadın, Işıl’ın hazırladığı nefis kahvaltılıklar ve daha önceden yapılmış, tarçınlı, üzümlü cevizli, ekşi mayalı, bazlama ekmeklerin tadını çıkarırken, mutfak tepsisindeki ekmek hamurları poların ısısıyla mayalanıp kabarmaya başlamıştı. Masa başı sohbetine ara verip zamanı gelen ekmek hamurlarını fırına vermek için mutfağa geçtik. Rehanın zeytinli ekmeği ile aynı tepside olan defneli ekmeğim şımarıkça kabaran zeytinli ekmek tarafından tepsinin köşesine sıkışmıştı, yağlı kağıdı kaydırıp onu rahatlattıktan sonra sıcak fırına verdik ekmeklerimizi.
Images

Kara Kitap'tan Köşe Yazarlarına Tavsiyeler ( Adli, Bahti ve Cemali'den)




1-C Yalnızca okuma keyfi için yazmak köşe yazarını açık denizde pusulasız bırakır.

2. B Ama köşe yazarı ne Ezoptur,ne de Mevlânâ. Hisse hep kıssadan çıkar, kıssa hisseden değil.

3. C Okuyucunun zekâsına göre değil, kendi zekâna yaz.

4. A pusula hikâyedir.

5. C Tarihimizin ve mezarlıklarımızın esrarına girmeden ne bizden söz etmek mümkündür nede Doğu’dan.

6. B Doğu-Batı konusunda anahtar Sakallı Arif’in şu sözünde gizlidir:”Doğu’ya giden sessiz gemide Batı’ya bakan ah siz talihsizler!”

7. A-B-C Kendine atasözü, deyim, fıkra, latife, mısra, özdeyiş güldesteleri edin.

8. C Konunu seçtikten sonra yazını taçlandıracak uygun özdeyişi aramazsın, özdeyişi seçtikten sonra bu tacın altına gidecek uygun konuyu ararsın.

9. A İlk cümleni bulmadan yazı masasına oturma.

10. C Samimi bir inancın olsun.

Images

Kelimelerle Oynayan Çocuk


Kara Kitabı okurken, sözcüklerin arasına saklanmış bir çocuk beliriverir zihnimde. Edebiyat dünyasının devleriyle korkusuzca oynayan bir çocuk. Bu yazı dünyasını iyi bilen, bildiklerini yıkıp yeni dünyalar kurmaya korkmayan bir çocuk. En olmaz şeylerin bile var olabileceğini, hikayelerle kurgulayan. Elindeki fırçanın renkli sözcükleriyle okurun dünyasını üç boyutlu bir hale getiren, aydınlatan, tam aydınlattığı yerde karartan, kelimelerle saklambaç oynayan bir çocuk.


Batı Edebiyatı ile büyüyen, Doğunun eserleriyle batıda karşılaşıp şaşıran yazarın, kendi sesini bulma uğruna okuyucuyu şaşırtmak için giriştiği bir oyun. Paletindeki ana renkleri Şeyh Galip'in Hüsn-ü Aşk'ı ile Proust'un Albertine Kayıp adlı eseri olan, ara renkleri Binbirgece Masalları, Mesnevi,İlahi komedya, Mantıku’t Tayr, Karamazov Kardeşler, v.s. Kendi dolma kalemi ile renklerini karıştırıp, Alaaddinin Cininden üç dilek dileyen bir çocuk.


Doğup büyüdüğü şehrin sokaklarını kendi sözcükleriyle yeniden inşa eden, kurduğu öykülerin okuyucuya düşündürdükleriyle, sözcüklerle resmetme hayallerini gerçekleştiren bir çocuk.