Sevgili Pamuk,
Mektup yazmak malum zamanın çıkmazı. Hayale mektup yazan bir nesilden, anda gerçekleşene haberdar olan bizler olarak şaşkınız. Mektuplarımız vardı pullu cinsinden, pulları yalamayı sevmediğimden olsa yerlerine ulaşamamış. Elektronik mektuplar var şimdi, yazıp yolladığımız, taahhütlü olmadığından olsa şahsına ulaşamamış.
Sayfaların çoğaldığı zamanlarda yazıp kendi adımıza yolladığımız mektuplardan, okuyup da kızdıkların olmuş. Ne yapayım ben böyleyim. Okuma zevkimi kaybettim ne yapabilirim, bunu en iyi sen bilirsin. Zira dersin ki; kendim okuyabileyim diye yazıyorum. O hayali dünyanı fırçanla çizmek iyi güzelde, alttaki resim öyle bir sırıtıyorken yenisi bir türlü netleşmiyor. Bir de resmin oluşmasını sağlarken kullanılan malzemeler çoğaldıkça, renkler birbirine karışıp soyut oluveriyor.
Malum zamanda, hayali adandaki bilindik malzemelerle bir girdaba düştüm. Bir o kadar tanıdık, bir bu kadar uzak kaldım. Mektuplar la başlayan anlatı, an da yaşadığım felakete efsane gözüyle bakmama neden oldu. Kayan sayfalarda herkesin bir efsanesi var yaşadığı çektiği. Senin bu ansiklopedi sevdan, bilgide boğulman ve zırt pırt okur diye çıkışan tanrı yazarlığından bunaldım. Ey yazar son kitaplarını beni şaşırt diye aldım. Sözcükle çizebilmek olmamış. mektuplar uzak bir mekandan, mürekkebi vebadan olunca, bir de adada mahsur kalınca, sayfa sayfa dönüp, bir ansiklopedi, bir dipnot bunaltısında boğuldum.
Bu zamanlar hep aynı zamanlarmış, insan hep aynı in sanmışta yaratıcı yazarın kurgusuna takılmış. sülale kavramının, hayali gerçek üzerine oturtulmuş olması beklide. Gerçeğin kurgusu, çocuğun hayal dünyasının gerçek oluşu döngüsü. Belli zamanların, bir başkaları tarafından anlatısı içinde farklı anlatıcıların kuşaklar boyunca farklı isimlerle anlatısından oluşan sayfalar.
Yaşayan yazarların laneti bu belki de. Zamanın kurgusu içinde yapıtlarıyla, yazdıklarıyla sorgulanmak.
Ben artık okur olarak, boş bir sayfada uyansın istiyorum kahraman. Öyle cahilliğiyle hiç bir şey anlatmadan tak diye düşsün satırlara. Yol aldıkça şekillensin, olayların içine girerken milletsiz olsun. İnsani kavramları sayfalar arasında yaşasın, başına gelen olaylarla yaşatsın okura. Geçmişin ağırlığını, kargaşasını getirmesin sayfaya. An da yaşasın, girdiği boş sayfada ilerlerken yapışsın cümleler, anlamlar ve son sayfada okurla birlikte kahraman olsun.
Adaya düşerse, bu cuma günü olmasın mesela. Ada da dağ varsa büyülüde olmasın. Adaya çıkarken yanına hiç bir şey alamasın. Yerlileri de yamyam olmasın ne bileyim işte, beyaz kaleler, zindanlar, o atmosferler hiç bilinmedik sayfalar olsun.
Dikkatli olmak istemiyorum artık canım. Kara kara bulutları çizme şehrimin üstüne zira yeterince var. Maviyi denesene içinde ferahlık vat. Artık eski fotoğraflardan da bıktım, yeni bir coğrafya da yeni yaşamlara yolculuk. Sahi bak unutma ve lütfen bir dahakine olsun şaşırt beni. Boğazın renklerinden en güzeli maviyi hiç kullanmadın paletinde. Hadi bir dene umut olsun adı, canlı kanlı yaşadığını hissettir, kıssadan hisseyi değil duyguyu...
Saf Okur'dan sevgilerle...
Nurten Yurt