yazı çalışmaları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Images

UNUTMA K MİNNET

  Unutmanın minnet olduğu zamanlardayız.  Zira hatırladıkça can yakıcı yaşananlar.  İnsan olabilmenin zor vicdanın kan ağladığı anlar bu anlar. 


 Yaşadığımız mekanın evle sınırlandığı , görüntü ve sanal haberlerin pompalandığı bir zihinle muhakemeyle geçen bir buçuk yılı geride bıraktık.  Sokaklar bizim sokaklarımız değil artık. 

 Altı ay sonra bindiğim metro ellili yılların Amerika çakması gibi.  Yabancı yüzler, yabancı vatandaşlar, tanıdık olan o maske ve mesafe hıfzıssıhha kuralları hatırlatan her durakta tekrarlanan monoton ses.

 Yasaklı bir günde çıkıp dolaştığımda  polisin kuşatma altına aldığı sahile pek bir inesim hissi oluştu. Deniz bir özgürlük zira benim için. Onu da müsilaj zapt etti ya. O da kurtulacak inşallah. 

 Ya kurtulamayanları, kaybolanları görünce anladım unutmanın minnet olduğunu. Değişmeyen tek şey değişim de değişimin dönüşümün böylesi savurdu durdu beni bu bayram. 

 Milli irade meydanında indim metrodan. Bu durak farklı bilin metroya giriş ve çıkışları diğer duraklarından. Malum güvenlik mi nedeni fakat olası bir tehlikede çıkışları zor bir labirent. 

 Meydanda Büyük Şehrin reklam panosu duruyordu kara mizah gibi. Aynı anda dünyada en çok metro yapılan şehri olmuşuz. Övündüklerine bakın, birde yeni kulemiz arzı endam ederken, eskisinin yerinde yeller esiyordu. Büyük Çamlıca'dan yıkıp Küçük Çamlıca'ya yeni kule inşa edildi.  

 Ne olurdu eskisi kalsaydı. Çocukluğumda döner lokanta olacaktı televizyon kulesi, bir türlü olamadan yok oldu hafızalardan. Eskisi gezilemezdi, yenisi ücretini ödeyip  gezilebiliyor.  Gözümün önündeki görüntü başka bambaşka bir panorama. Yemyeşil çamlarından adını alan Çamlıca yıllarca çelik direkler, kulelerle kirlenip yok oldu. Diktiğim sayısız çamların ve yüzyıllık ağaçların da inşaat hafriyatları ve bakımsızlıktan yok olduğunu görmemek için gözlerimi yumuyorum.  Yok olan görüntüler sadece hafızalarda.  Namık Kemalin İntibahın daki Çamlıca tasviri firdevsi alâ yok artık. 

 Umudumu yitirmiyorum ama yeni dikilen ağaçlar büyüyecek, direkler yok artık tepe yine yeşerecek. Bu inşaatlar bir gün bitecek, değişen yeniye açıyorum kendimi her şey güzel olacak. Bir nesil geliyor, yeni görüntüler onların zihninde güzel olsun inşallah. Şimdi anlıyorum bir görüntüye bakarken mekanın sayısız görüntülerle ona yansıması denilen sözcüğü. Akıp kayan bir ekran oluveriyor, yeşilin farklı tonları Çamlıca'nın panoramasında şehir, boğaz, gökdelenli ışıklar. uzakta, caminin ışıklarıyla aydınlanıyor tepe. Dünyanın merkezi gibi yabancılar çoğunlukta yine. Teleferiği görecek miyim bilmem. Çelik tellerin taşıdığı kutucukların içindeki insanların şehri seyrederek çamların üstünden süzüldüğünü görebiliyorum. An da olabilmek bu belki de bazı zamanlarda an geçmiş ve gelecek aynı anda ne dersiniz?


 Yeni cami Büyük Çamlıca'nın görüntüsüyle ben karşı tarafta Küçük Çamlıca'nın  yeni gelini kuleyi seyrediyorum. Işıklar içinde dans eden bir dişi. Evet eski kule ne kadar eril erk ise yeni kulemiz dişil erk  enerjisi yayıyor. 

Unutmak sadece kötü anları ve görüntüleri unutmak olsun. İyi ve güzel olan ne varsa kalsın zihnim de onlara sarılmak ve onlarla inşa etmek yarınları.  Unutturmayacağız dediğimiz kötülükleri silelim artık, taşımayalım bu yükleri, yeni neslin sarılacağı güzelliklere sarılalım.


Nurten Yurt


( Yazı Çalışmalarından)

Images

ATEŞ OLMAYAN YERDEN DUMAN ÇIKMAZ

 Selvilerin altında anlattı hikayesini Elif., nakaratı bilemedim işte ne bileyim.  Nil nehrinin kıyısında


doğurmuş annesi onu. Fransız sömürgesi mısır büyükelçisinin kızı ya. Babası bilmemiş onun doğduğunu. Babaannesi yazmış kaderini, nesli asil bir soydan olmalı demiş. Korkutmuş annesini, kendisi han kızıymış ya unuttuğu soyunun hikayesini kendi ateşiyle harmanlar anlatıp dururmuş. 

Kadın soylu olmalıymış, annem bilememiş kim olduğunu. Göçerlerdenmiş Kars soğuğunda yollarda donacakken, kaleye sığınıp ateş yakmışlar. Aklında kalan anlattıkları, donmak üzereyken ateş yakıp ısınmakmış tek istekleri. Sonrası toz duman. Kalakalmış öylece, bir kar kalmış aklında elif, elif yağan bana miras. 

Baba bir uzak kelime. Özlem duymak ulaşamamak o duyguya. Aklım erdiğinde anamın tüm uyarılarına rağmen araştırdım. Gidip anlatacaktım babama ben senin kızınım. Üstelik aynı ülkede yakın yerlerdeydik. Bilemedim, keşke öğrenmeseydim. Bir gazete haberinde suikast kurbanı bir fotoğraftı gördüğüm. Baba nedir bilmedim. Anamda bilmemiş ya olsun dedim. Annem iyice kötüledi, baskıları dışarı bırakmamaları. Okul desen zaten benim yaşımdaki biri için hapishane.   Kırmızı Mektep te yatılı okumak, kızlar ve tarih denen o muamma. Yangınlar, ateş duman. Sık sık üşütür ateşim çıkardı.  Gündüz okuduğumuz tarih gece kabus olur boğardı. Alevler içinde revire gitmek. Uykusuz geceler de sayıklamak.

  Gençtim ya bilemedim. Hastabakıcı Seyfi bakardı çoğu zaman. Sirkeli bez, yangınlarıma iyi gelirdi. Sonra şefkatliydi. Saçlarımı okşar ipek gibi derdi. Bayılacak gibi olduğumda kucaklar taşırdı beni. Kedi gibi sığınırdım onun güçlü kollarına. Bilemedim işte ne bileyim. Şefkati tatmayınca insan. Kinin bile tatlı gelir. Annemi kaybettiğimde , diplomamı almama bir sene vardı. Ev ve kalan maaş çok azdı. Kimse yoktu. Füsun en yakın arkadaşım, mahalleden annemin görüşmeyi yasakladığı onu dinledim. Bilemezdim. Ne bileyim. 

 Önceleri çok sevdim. Artık yalnız değildim. İstediklerim yapılıyor el üstünde tutuluyordum. Madamın gözdesiydim. Beyoğlu'nda bir numara bendim. Genceciktim, Sonra bir gün eve giderken ara sokakta, hastabakıcı Seyfiye rastladım. Kötü baktı bana yetmedi," Nurlar içinde yatsın anan seni yetiştirmek için neler çekti. Koruyamadı bir türlü. Boşuna dememişler armut dibine düşer." Sözleri kurşun gibi ağır geldi yüreğime.   Bilemedim sonrasının ne olacağını bıraktım kendimi kaderime. 

Yıllar sonra bu selvinin altında bir size döktüm içimi. Şimdi bana kalan rüyalar, birde duman. Soyum mu onu siz bilin. Işınlanmanın böylesi olamazdı.  Zihnimde çakan şimşekler ve hastamı ziyarete gelen genç delikanlı sahi kimin nesiydi? Bilemedim işte ne bileyim.


Nurten Yurt

(yazı çalışmaları)

Images

TÜKENMEKTEYİZ

 Tükenmekteyiz, gitmek zorundayız

Çağrılmadan geliriz, ama konuşmak ve anlaşamamak

ve bir an bile kavuşamayan ellerimiz, yıkmakta bunca şeyi;

kalıcı değiliz, ilk adımlarımızı korkutur yabancı işaretler,

bir çarpı işareti parçalar bakışmaları, istenen, yalnızlıklarda eriyip gitmemiz.

Şarkı söylüyoruz, ezgi yüreğimizde,

Oradan çıkabildiği hiç duyulmamış, 

Yalnız arada bilenlere rastlanırmış;

Tutan olmamıştı bizi, kalalım diye.

Duyuyoruz. Paydos artık ağırdan yürümeye.

İşin sonu da kalmayacak yoksa, ve çeviriyoruz gözlerimizi Tanrıya;

Alın terimizin karşılığıdır ayrılık!

*Ingeborg Bachmann (Çeviri: Ahmet Cemal)




 Yanlızlıklarda eriyip gitmek kalabalıklarda çoğalmak mıydı gerçekten? 

ve uçsuz bucaksız bir sahil kenarında kalakalmak. Dalgalara atlayıp tuzlu sularla boğuşmak,

engine doğru bilinmeyene kulaç atmak. 

Emeğimizin karşılığını  beklemek uğruna kaybolmak, oysa verdikçe değil miydi çoğalmak? 

çoğalmanın tuhaf bir yanı yalnızlaşmak

Bilinmeyene uyanmak, anormallerle tuhaflaşmak normalleşmeye çalışmak.

Nefes almanın farklı türleriyle tanışmak, bulaşmamak uğruna başkalaşmak. 

Kaldığın yerde didiklenip durmak, kendi kendinle hesaplaşıp başkalarıyla kaynaşmak sahi neydi yaşamak? 

Nefes almak uğruna akan her saliseyle bir diğeri arasında kalışlanmak

An'da olmak olanı hakkıyla soluklamak....

Nurten Yurt 

(Pandemi'de yazı çalışmalarından)