Pandemide yazı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Images

ÖLÇÜLEMEZ

 SENİN KORKULARINI BENİM İNCELİĞİMİ


Ayrılık ne biliyor musun?

Ne araya yolların girmesi,
ne kapanan kapılar,
ne yıldız kayması gecede,
ne ceplerde tren tarifesi,
ne de turna katarı gökte.

İnsanın içini dökmekten vazgeçmesi ayrılık!

İpi kopmuş boncuklar gibi yollara döktüğü gözlerini,
birer damla düş kırıklığı olarak toplaması içine.
Ardında dünyalar ışıyan camlar dururken,
duvarlara dalıp dalıp gitmesi.
Türküsünü söylecek kimsesi kalmamak ayrılık.
Saçına rüzgar, sesine ışık düşürememek kimsenin.
Çiçekçilerden uzağa düşmesi insanın yolunun.
Güneşin bir ceza gibi doğması dünyaya.
İki adımdan biri insanın, sevincin kundakçısı,
hüznün sarması ayrılık

Şükrü Erbaş


Ölçülmezler den olmak isterdim.  Sahi duyguları ölçmek mümkünsüz. Bir birim yok işte. Kilo, litre, metre nafile. Soyutun, somuta galibi bu dünya. İnsanlığın icadı yetersiz.

Annelik duygusu terliğin hızıyla çarpılmamalı.

Sevgilinin duygusu, kalbin gördüğü andaki, kan pompalama miktarı olabilir. Nefessiz kalma süreside eklenmeli,

Korku. en fecisi bu olmalı. Işık hızıyla yarışmalı. Adrenalinle çarpılmalı.

Kıskançlık. sahi onu ne yapmalı? Eksi bir değer verip nötrleşmeli.

Nefret. şiddetli bir ölçü unutulmalı.

Kızgınlık. ateş gibi dağlamalı. Yangınıyla kalmamalı.

Üzüntü, puslu bir durağanın kabulü olmamalı kovmalı.

Ölçüsüz olmaz bu duygular bir birim bulunmalı. Ölçebilmeli ki duygusuz kalanlara bir reçeteyle uygulanmalı. Ölçüsüz, izahsız, izansız kalınmamalı..


Nurten Yurt  

(Pandemide yazı çalışmaları)

Images

Gözlerine Müzik Olmak

Gözlerine müzik olmak istiyorum kapat ve dinle.  Karanlık

zor zamanlar ruhum yorgun cama vuran yağmur, 

 korna sesleri, şehrin bezginliği akıp gidiyor içimde, öyle ağırlaşmış ki ruhum hissedemiyor. İsyanım nisyana dönmüş durumda. Beni bana hatırlatma hatırladıkça acıyor içim. Yapma. 

Gözlerimde müzik yerine stop lambalarının hüznü, akmayan trafik, yapma acıyor gözlerim. Stop lambalarının kırmızısına dayanamıyor kapanıyor. Ruhumun müziği silinip yerini çalan şarkıya bırakıyor. Deniz, dalga, martılar, şehrin uğultusu, zamanın vurgusu susuyor. Huzur ve sıcaklık. Nasıl bir büyü bu?

Tuhaf bir yerdeyim işte. Yuvamda, neresi bilemediğim sadece hissettiğim. Bir şarkı böylesine etkiler mi insanı? Hiç mi geçmedi yıllar ilk dinlediğimden bu yana geçen bir ömrün yarısı kadar.  Nasıl duyuluyor bu güven huzur? Duyan kulaklarım da hisseden ruhum. Bu müziği dinlediğim an evimdeyim. Ben bilmediğim bir yerde bilmediğim zamanın içinde seninleyim. Sıcaklığı sarıyor müziğin, gözlerimde stop lambalarının kırmızısı yerine notaların ışıltısı ile nisyanda.

Nurten Yurt

(Pandemi de yazı çalışmalarından)

Images

ŞAH VE MAT

 Ezeli sırları ne sen bilirsin ne de ben


Bu muammayı ne sen okuyabilirsin ne de ben Perde ardında sen ben dedikodusu var amma... Perde kalktı mı ne sen kalırsın ne de ben Ey dünyanın işinden haberi olmayan sen yoksun Dünya esen yel üstüne kuruldu.. Varlığımız iki yokluk arasındadır Çevrendekilerde hiçdir sen de bir hiçsin Medresede söz vardır tekkede de hal Fakat bu aşk sözden de dışarıdır halden de İster şeriat müftüsü ol ister şehir vaizi Aşk mahkemesine gelindi mi dilsiz kesilir Bugün zevk
etmek elindeyken zevkine bak Yarını düşünmen beyhude bir heves Bir çok kişiden arda kalanlar Sana da kalmayacak sen de göçüp gideceksin...

Ömer Hayyam

İran mı ?
 Şu komşu savaşının sonunda, atom bombası diyarında coğrafyanın beşer yatağında bir yer var ya.  Sahi, Humeyni'yi bu coğrafya ya göndermeleriyle başlamamışıydı her şey?  Neden onca yıl sonra gönderdiler acaba?
 Şah rıza Pehlevi sürgüne mi gitmişti? 
Şah ve mat ne garip bir oyundu bu.  Fildişinden di bütün taşlar, Piyonlar, atlar, fil sahi vezir de var, neydi o ahşap bir tahta üzerin de dizilip kareler halinde belli kuralları da var. 
Bilmiyorum düşünmeliyim, düşünmeliyim bak vezirimde yok nasıl ilerlerim sahi?  Kalakaldım yerimde ilerleyemiyorum bir türlü. Düşünmekte yetmiyor artık iyice karıştı bu oyun. Bak nasıl değişiyor dünya o hiç durmuyor yerinde zaman geçtikçe yok olmak bahasına da olsa. Güneş doğudan doğuyor, batıdan batıyor hala. 
Kaybettik sahi neler kaybettik.  Nesil dedi, nesil öyle bir değil iki değil dört nesil kaybettik biz. Coğrafya aynı coğrafya da dünya farklı artık. Döne döne kayboldu o yuvarlaklık. Düz her yer bak sınır yok, ulus yok, millet yok. Düz bak dümdüz dokun bir buradasın, bir dokun diğer kıtada. 
İşte bütün mesele bu!
Şah çekmişti çekmesine de ya diğeri, Humeyni'de çekti. Komşu ülkenin kralı da az çekmedi. Sahi ekranlardan izlemedik mi?  Bağdat'ın üstüne inen ışıklar değil füzeler değil miydi?
 Siyah kareleri sevmiyorum ben beyazlardan ilerleyeceğim sahi, mat çekiyorum, kaleyi verdim, piyonlar orda olsa da vezir elden gitti. 
 Kefeni giydim de geldim ben.  Pensilvanya falan tanımam ben.  Gelemezsin sen öyle, gelemezsin. Dedim ya kaderin üstünde bir kader var  yok öyle şah ve Mat olmaz. Kuralları bozarım, yeniden yazarım.  Beşeri bu ya, oyun bu da sonun da. Sahi düşün, düşün olmuyor ilerlemiyor zaman takıldı kaldı yelkovan. Sahi Şah da Matta tarih oluyordu piyon mu o da ne kimse bilmiyordu. Bilmek istemiyordu....

Nurten Yurt


(Pandemide yazı çalışmalarından)
Images

Kitap Sandığı

 

Elim ayağım

başımdan geçenle aklımdan geçenin karıştığı bu masal
aşk her şeyi daha yavaş yapmaktır diye yürüdüğüm bir sokak
kalbinde tef ve delik 
kalbinde dünya lekesi taşıyan bir çocuk resmi demişti
madem günde beş vakit kalkıp sana baktım
madem dünyanın bu kadar sabahını ben uyandım
Ben uyudum bu kadar uykusunu
diledim dünyaya fena inanmış bir yüzüm olsun
kendimi seninle öldüreceğim dediğim feci bir kalbim
bir elim bir ayağım
ağzıma doldurduğum rüzgarla üfleyecek sözlerim
diyelim fena diyelim feci
elim ayağım
artık nereye ne götürdüğümü bilmediğim bu sapakta
sesini burada bırakıp giden şeylere baharat diyen o aktar dedi
tamam olmak küfür 
tamam olmak hâşâ
bir ömür ağrıma gitse de dünyadan oluşmuş harfler
yarım dalgın ve kusurlu geldim ben buraya
günde beş defa hiç bir şey yapmamaktansa 
kalıp sana baktım
kalıp sana bakmak oldu dünya
baharatları tek tek
zamanın bizi nasıl terlettiğini tane tane
dünyaya inanmış bir yüzü üzgün üzgün anlattım sana
dedim belki de bir yere üzgün üzgün bakmaktır dünya

Seyithan Kömürcü ( Sena Şiirinden)



  Çeyiz sandığının ceviz kapağını hırsla kaldırdı. Elini uzattı, kalakaldı. Danteller, ipek kumaşlar, göz nuru dökerek işlediği kanaviçeler yoktu sandıkta. Silme kitap doluydu. Gözlerine inanamadı, nasıl olmuştu? Çeyizleriyle dolu sandık kaybolmuştu. Hayal görüyor olmalıydı. Dayanamadı uzandı. Yavaşça aldı kitabı, sayfalarını açtı kokladı. Derin derin içine çekince rahatladı. En sevdiği kokulardan birini duymak rahatlatmıştı onu. Sayfaları okşadı, bir daha kokladı. Kapağı çevirip okşadı. 
Eski dostu, ilk kitaplarından biriydi o. Tom Amcanın Kulübesi. Nasılda yarenlik etmişti çocukluğuna, alıp götürmüş bir başkalık getirmişti. Çeyizlerinin içine yerleştirdiği naftalinden daha doğal daha güzel, naifti kitap kokusu.  Dudaklarından yüzüne yayılan gülümsemeyle bir diğerine uzandı. Okşarcasına aldı açtı sayfaları  Yeni Hayat ne de severek okumuştu o yaz. Hayatı değişmemişti değişme sinede; yazarın lütfettiği o cümleyle bir yolculuk serüvenine girişmiş. Otobüslerle bir yerden bir yerlere epey bir gezmişti. Onu da  koklayıp bıraktı yerine. 
Merakla bir diğerine uzandı kapağını okşadı sevgiyle. Saramogayla  Ölüme farklı bir yerden bakmış, Ölüm bir varmış bir yokmuş demişti sayfalar içinde. Sahi ne gülmüştü, eflatun zarflar almıştı kırtasiyeden sevdiklerine postalamayı düşünmüştü. Kitabın içindeydi bir tanesi işte. Kapatıp bir diğerinin üzerine bıraktı nazikçe. Diğerine uzandı merakla.
 Şarkı Söylemek İstiyorum diyordu Nazım ben artık şarkı dinlemek değil. Nasıl güzel bir hikayeyle uyarlamıştı yazar İnci Aral Şarkını Söylediğin Zaman adlı kitapta. Güzel bir grupla paylaşmıştı o kitabı Mihrimahta. Sayfalarını çevirirken bir kaç damla yaş doldu gözlerine. Ne sayfalar vardı hayatında yazarları, okurları birbirine bağlayan hikayeler anısına nazikçe bıraktı. 
Bir diğerine uzandı  Yaşam Başka Yerde Kunderanın kaleminde kahramanlarıyla yaşam mı yazı mı sorgulamasını yaşatıyordu okuruna. Sayfalarını okşarken kalakaldı öylece.......

Nurten Yurt
 (Pandemi de yazı Çalışmalarından)
Images

PENCERELER

      Sevincim

Seni dün gördüm pencerende     

  

Sevincim hiç yoktan sabah ki ağrır

Ya seni, ya dün, ya pencerede

Aynı kentte yaşadığımızı biliyorum

Seni gördükçe pencerede

Hem seni, hem dün, hem pencerede.

Sevincim hiç yoktan pencerede

Bir kent ki ağrıdıkça ağrır

Hep seni, hep dün, hep pencerede.

Aynı kentte yaşadığımızı biliyorum

Sevincim ağrıdıkça pencerede

Melih Cevdet Anday

      



Güneş doğuyor pencereme, unutulmuş kapı, eski bahçeler kalakaldık pencerelerde



Hayat akıp gidiyor, alkışlar ışıklar kalakaldık pencerelerde

Geçip giden bulutlar, sahilde hapşıran deniz, ıssız sokaklar, boş banklar

En çok da sensizlik, sessizlik, sevilcememezlik kalakaldık pencerelerde

Bir şeyler eksik bu şehirde, çalmayan vapur düdükleri, kuşların kanat sesleri, 

Belki de trafik, kaldık pencerede

Sofralar boş, ışıklar loş, sakin sokaklar, yok sarhoş kalakaldık pencerelerde

İstemsiz, nefessiz olmuyor, güneş doğuyor pencerede, batıyor pencerede....

Nurten Yurt

(Pandemide yazı Çalışmalarından)

Images

Asaf Dizeleriyle Güzelleşen Gece

Aynanın Oyunu

 Bir çocuk doğdu, bendim.

Sıraya girdim insanlar içinde.

Alay bayrak büyüdüm
Odalar, sofalar içinde.

Bir ayna doğdu, gördüm.
Sıraya girdi aynalar içinde.
İsime geldi, aldım,
Çarşılar, pazarlar içinde.

Bunca yıl yüzüne baktım.
Kendisini aşmadı
Olanlar içinde.

Bir sabah uyandım,
Duruyordu karşımda
Düşmancasına,
Bir cam,
Aldanmış,
Kendini ayna sanmış.

*Özdemir Asaf


Aynalar ve sen yansımam mıydı, ben sensizliğin acısı sinmiş yalancı cama, baktığım ben miydim sen mi? Ya çizgiler tamda gamzenin üstünü çizen iki çizgi yol etmiş biri sensizliği diğeri sessizliği. Gördüğüm ben miydim yoksa sen mi? Gözümün çukurunu, burnumun dibini sızlatan o belirsizlik. Yalancıysa bu cam? Ya sırdan öte senden öte yabancıysa. Böyle boş bakmazdım ben. Ya kaybolan ışıltıların yerine gelmiş dipsiz bir kuyu daldı mı içine çıkılmayan. Yalancı bu Aynalar, sırsız, sensiz bu gördüğüm suret manasız, anlamsız. Ya öylece kıvrılan acıyla gülümseme değil donuş, dudaklarımdan kıvrılan acıyan sessiz kalış. Bu sen miydin ben mi? Söyleyin yalancı,sırsız,sessiz  camsız cansız aynalar..

Aşk Şarkısı

Ellerini ver öpeceğim. 

Binlerce el içindeyim

Şu beyaz çizgilerden gideceğim.

Ellerini ver, ver ellerini..

seni öldüreceğim.

Gözlerinden gireceğim,

İçinde yer edeceğim..

Sana oradan sesleneceğim;

Ellerini ver,ver ellerini..

Seni öldüreceğim.

*Özdemir Asaf


Ellerinin sıcaklığıyla irkildi. Nasıl olurdu bu? Bileğini tuttu, nabzının attığını hissetti. İnanamadı, Olamazdı, telaşla çantasını açtı. Dali sırıtıyordu aynanın diğer tarafından ağzına yaklaştırdı. Nefessiz kalmıştı, kalbî çıkacak gibi atıyordu. Bunların hepsi bir rüya olmalıydı. Yaşayacaktı, evet yaşayacaktı. Başka türlüsü olamazdı. Aynayı çevirdi soluğunu bıraktı. Tekrar uzandı kalbinin üstüne koydu ellerini bir iki üç nefes. Bir iki üç nefes. Elleri sıcaktı, nabız vardı. Bir iki üç nefes, soluk vardı olmalıydı, olacaktı. Kalbinin atışlarını ayarladı. Aynaya uzandı, dudakları sıcaktı. Bir iki üç ayna nefesle aydınlanacaktı. Bir iki üç aynayı çevirdi sıcaktı. Evet elleri sıcaktı, nabız vardı, ayna sıcaktı yaşayacaktı.

Nurten Yurt



Images

TÜKENMEKTEYİZ

 Tükenmekteyiz, gitmek zorundayız

Çağrılmadan geliriz, ama konuşmak ve anlaşamamak

ve bir an bile kavuşamayan ellerimiz, yıkmakta bunca şeyi;

kalıcı değiliz, ilk adımlarımızı korkutur yabancı işaretler,

bir çarpı işareti parçalar bakışmaları, istenen, yalnızlıklarda eriyip gitmemiz.

Şarkı söylüyoruz, ezgi yüreğimizde,

Oradan çıkabildiği hiç duyulmamış, 

Yalnız arada bilenlere rastlanırmış;

Tutan olmamıştı bizi, kalalım diye.

Duyuyoruz. Paydos artık ağırdan yürümeye.

İşin sonu da kalmayacak yoksa, ve çeviriyoruz gözlerimizi Tanrıya;

Alın terimizin karşılığıdır ayrılık!

*Ingeborg Bachmann (Çeviri: Ahmet Cemal)




 Yanlızlıklarda eriyip gitmek kalabalıklarda çoğalmak mıydı gerçekten? 

ve uçsuz bucaksız bir sahil kenarında kalakalmak. Dalgalara atlayıp tuzlu sularla boğuşmak,

engine doğru bilinmeyene kulaç atmak. 

Emeğimizin karşılığını  beklemek uğruna kaybolmak, oysa verdikçe değil miydi çoğalmak? 

çoğalmanın tuhaf bir yanı yalnızlaşmak

Bilinmeyene uyanmak, anormallerle tuhaflaşmak normalleşmeye çalışmak.

Nefes almanın farklı türleriyle tanışmak, bulaşmamak uğruna başkalaşmak. 

Kaldığın yerde didiklenip durmak, kendi kendinle hesaplaşıp başkalarıyla kaynaşmak sahi neydi yaşamak? 

Nefes almak uğruna akan her saliseyle bir diğeri arasında kalışlanmak

An'da olmak olanı hakkıyla soluklamak....

Nurten Yurt 

(Pandemi'de yazı çalışmalarından)


Images

EROTİK

   Erotik diye fısıldadı, iç gıcıklayan bir şeyler vardı sesinin tonu nefesindeki sıcaklık atmosferin büyüsünden deyip umursamadım.  İki kadeh şarap içince böyle olur bu zaten, sahil ay ışığı bütün gün işlerden başkaldırmadı bırakayım anlatsın. 

Hikayenin girişinde iş yok zaten böyle olmaz ki, sonra ne o öyle yok kızı tutmuş yatakta tasvir etmiş, iç çamaşırlarının parçalanışı rengi uyumsuz bir kere. Sahi rujun da o renk mi ne? Yavru ağzı diye renk mi olur?  Hem o renk uyluğunda iz bırakmaz dimi?

 Yok bilmiyorum, evet galiba yavru ağzı. İstemsiz bu yaptığım bileğimi öpmekte nerden çıktı. Rujumu yeni sürmüş olsam da. Kahretsin ateş gibi parmakları hem bu kadar sıkılmaz ki. Kalmadı işte bileğimde iz falan. İlle de bakacak kahretsin o parfüm iç gıcıklamaz mı hiç.

Gidişat da peş para etmez bir kere kimse ayağının içinden tahrik olmaz dimi ? 

Papualarımı  niye çıkardım ki sanki ayaklarıma ateş bastı birden. Bilmem demeliydim işte bilmemde ne. Bilmem gerekirdi her şeyi, karakter tahlili ile şarabın bir arada gitmeyeceğini. Bu adamın yeşil gözlerine bakarak dinlemenin aptallık  olmayacağını. Sabah uyandığımda bedeninin izini bedenimde taşıyacağımı bilmem  gerekirdi. 



Nurten Yurt