ESKİDENDİ, ÇOK ESKİDEN
Hani erken inerdi karanlık,
Hani yağmur yağardı inceden
Hani okuldan, işten dönerken,
Işıklar yanardı evlerde,
Eskidendi, çok eskiden.
Hani ay herkese gülümserken,
Mevsimler kimseyi dinlemezken..
Hani çocuklar gibi zaman nedir bilmezken,
Eskidendi, çok eskiden.
Hani hepimiz arkadaşken,
Hani oyunlar tükenmemişken,
Henüz kimse bize ihanet etmemiş,
Biz kimseyi aldatmamışken,
Eskidendi, çok eskiden.
Hani şarkılar bizi bu kadar incitmezken,
Hani körkütük sarhoşken gençliğimizden,
Daha biz kimseye küsmemiş,
Daha kimse ölmemişken,
Eskidendi, çok eskiden.
Şimdi ay usul, yıldızlar eski
Hatıralar gökyüzü gibi gitmiyor üstümüzden
Geçen geçti,
Geçen geçti,
Geceyi söndür kalbim.
Murathan Mungan
Eskiden periler uçuşurdu gözlerinde, kanat çırpınışlarını görürdüm. Çarpılırdım, ışığına kapılır, donakalırdım. Görmez oldum sonra, ışığın köreltmesi dedim. Donuklaştı gözbebeklerin. Akan gözyaşlarımı yok etti perileri. Perilerin kanatlarımı ağlattı seni bilemedim.
Eskiden ışıklar karanlığı aydınlatır, gönlümü açardı. Baktıkça bakasım gelir, ileriye doğru açılırdı dehlizler. Korkusuzca yürürdüm. İlk ne zaman acıttı bilemedim. Görmek istemediklerimi, gördüğümde ışığın karanlığında yürüdüm. El yordamı, bilmediğim karanlık aydınlıklarda. Sığındığım yalnızlıklara.
Eskiden tılsım gibi gelirdin. Bakardım yüzüne, sıkıntım uçar giderdi. Derdim tasam biterdi. Konuşurdun, dinlerdim. Susardın seyrederdim. Yürürdün, adımlarımla izlerdim. Nefesim olurdun, dinlenirdim sessiz sesliliğinde. Güldüğünde, gülerdim dolu dolu gamzelerinde.
Eskiden yaprak yapraktı gidişlerin. Hani yaprak bıkmamıştı ağaçtan. Zamanı gelmişti, mevsim yada rüzgardı ayıran misali. Eylülün hüznü, sonbaharın kahve kızılı. Zamanın terk edişi, tükenişi. Sensizliğin tüketişi.
Eskiden gök mavisi bulutlarım, deniz mavisi dalgalarım vardı. Deniz köpüğü kabarışlarınla ferahlardı içim. Nefesimi açardın, huzurunda kaybolurken bulurdum kendimi. Islatmazdı yağmurların, acıtmazdı tuzlu dalgaların. Bedenim rahatlar, huzur bulurdu ruhum. mavi acıtmaz, uçururdu yüreğimi. Mavi doğardı güneş, batarken sana eş.
Eskiden gözler böyle büyümezdi. Süzgün, küçük çekik bakardı. Kocaman açılmazdı, gözbebekleri ürkmesin diye kirpikler aralanmazdı. Ateş değdiğinde açıldı ilk, bir de gözyaşının baskısına dayanamadığında. En son da nefessizliğe..
Eskiden ağaçlar kokardı buram buram. Kabuğu ayrı, çiçeği başka kokardı. Şimdikiler kokusuz. Geçenlerde birisi parfüm sıkmış manolyanın üstüne. Yuh artık dedim, bu da ne? Ne yapsın zavallı koca avm nin içinde nasıl yaşasın. Onca kişinin kokusuna nasıl dayansın. Dayanamamış ağlamış, parfümcü kıza yalvarmış. En pahalısından, güzel kokulusundan bir tane getir sık diye. Bunca cama, vitrine takılıp görmezden gelenler, kokudan etkilenip görürler beni de.
Eskiden incik boncuk alırdım avuturdum. Renklerinden hoşlanır, ipe dizerdi. Kolye yapar, halhal dizer, süslerdi bedenini. Fazladan yaptıklarını çarşıda satardı Letafetle birlikte. Son günlerde çıkmaz oldu evden. Bir tuhaf haller, suskunlukları artı. Kolyeden vazgeçmiş, tespih dizer olmuştu. Kızıl kehribarlar, oltu taşları püsküllü. Balkonda gördüm bir kaç kez. Letafetin eski eşi değil mi o. Sordum yine beraberler mi diye. Sustu, bilmiyorum dedi. İyice kapattı yine kendini ne yapsam bilemedim. Tesbih tanelerinin başımın üstünden yağdığında anladım. Eski acıları tesbihlerin bile avutmadığını.
Nurten Yurt
0 yorum :