Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi
Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten
Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği
İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne
Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa
Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır
Kopmaz kökler salmaktır oraya
Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını
Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin
Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara
Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin
İnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine
Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına
İnsan balıklama dalmalı içine hayatın
Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına
Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar
Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın
Değişmemelisin hiç bir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu
Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın
Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle
Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı
Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına
Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı
Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara,göğe,bütün evrene karışırcasına
Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana
Ataol Behramoğlu
Böylece bitirdim düşünmeyi. Sadece senden kalan anılar var hafızamda. Sahi doktorda öyle söylememiş miydi. Zamanla unutacakmışım her şeyi. Sıfırlamamak için zihnimi yazıyorum. Bu dördüncü defter, dün yazdıklarımı okudum, sadece sen.
Tuhaf bir şey oldu okurken, tüm satırlar bir araya gelip sen olmuşlar. Cılız bir ışık parladı sayfada. Noktaları gözlerin, virgülleri kaşların diye koymuşum. Ya sözcükler, bir ara karışıp durdular. İçimde bir yerleri acıttılar. Birinde şöyle anlatmışım seni. Yüreğimin kırılgan köşe sindeki ince gamzem.
Sarışın papatyam demişim bir diğer cümlede. Sahi taç yapmıştım sana o tarlada, uçuşan saçlarına takmıştım. Sarı saçlarını yazmak için, sarı bir kalem aldım. Rengini unutmadım, unutmamak için mi aldım, onu unuttum. Gözlerini anlatmışım, saydım on altı sayfa.
Kararsız kaldım, yetmez onları anlatmaya. Bir defter ayırdım, yazacağım. Sonra parmakların için yazayım istiyorum. Ne çok okşardın saçlarımı. Başparmağınla şakağıma dokunurdun. İşaret parmağınla burnumu okşardın. Serçeyle yaşlarımı silerdin. Ya avuçların ne çok öperdim. Sen gülerdin kavrardın yüzümü avuçlarınla.
Yeryüzünde var olan seni anlatmak satırlara sığar mı? Sadece yazı ya, sayfalara ya unutursam seni? Açar okurum yazdıklarımı. Artık eskisi gibi uyuyamıyorum da. Dün oğlumuz geldi. Yemek yemeyi unutmuşum öyle söyledi. Sonra sahi ne dedi unuttum. Acaba yazmayı da unutur muyum. Yok canım sadece seni yazarım.
Sevgi unutturmaz dedi doktor. Öyleymiş işte, her şeyi unutuyormuş da sevdiğini hatırlıyormuşsun. Ne bileyim işte belki cümle kuramam. Tek sözcük de olsa seni yazarım ben. Seni yazarken geldi aklıma, o şakağında çıkan avare beyazları nasılda öperdim. Ne çok gülerdin sen, üç küçük kahkaha sıkışırdı gamzene. Sadece saçlarını yazayım diyorum. Hani tutam tutam ayırıp boyamıştım ya. Biliyor musun dökülen saçların vardı ya onları sakladım duruyor hala çekmecede. Kokluyorum her zaman ipek gibi hala. Kokunu içime çekiyorum. Sahi o yastık kılıfını sakladım. Kokun orda onu asla unutmam biliyorum. Uykuya dalarken kokluyorum. Sadece senin kokunla uyuyabiliyorum artık.
Ölüme doğru dedi doktor. Gizlice dinledim ama unuttum söylediklerini. Oğlumuzla konuştu, sadece seni yazmak için yaşıyorum. Seni ne kadar çok anlatırsam, o kadar hatırlayacağım belki de. Dün herhalde ilk tanışmamızı yazdım. O yeşil elbisenin içinde ne de güzeldin. Papatyam sahi sen mi geldin? Kokunla doldu yine oda. Bak bu beyaz kalemi sahi bunu neyi yazmak için almıştım bilemedim.
Nurten Yurt
(Pandemi de yazı çalışmalarından)
0 yorum :