Images

MASAL MEKTUP

 Bremen mızıkacıları, çocukluğumun vazgeçilmez masalı. Şimdi neredesiniz nasılsınız bilmem. Ben hala


yol aldığınıza farklı maceralarla tüm çocukların kahramanı olduğunuza eminim. 

Masalların büyüsünün farklı yerlerinden çürüdüğü bir zamandan size hala aynı güzellikle seslenebilmek adına mutluyum. Yolculukta yanlarında olmak istediğim sevgili eşşek, kedi, köpek ve horoz üst üste birlikte nasıl da kahramanca durabiliyorsunuz. 

Farklılıklarınıza rağmen, kendiniz olmayı, beraberliklerinizi özelliklerinizi kullanabilme özgürlüğünüze hayranım. Sabahları senin sesini duyarak uyanan biriyim hala. Bu beni çocukluğuma taşıyor ve melodilerin en güzeli Eşşek gözlü arkadaşım benim karakaçanım. Selesinden en güzel çilekleri yediğim, Yusuf amcanın ahretliği. Sahi köpek deyince ille de tilki en çok sen yaraşırsın bu kahramana. Ela gözlerin, analığın ve yanar döner tüylerinle aldığın adın. Vefalı ve bir o kadar canlılığın, koruyuculuğunla. Kedi evet kedi olarak seni seçtim Pamuk. Beyaz tüy yumağım, bir gözün mavi, bir gözün yeşildi. Mırıltıların ninnim. Bırakıp gitmedin beni bilirim. Bremen mızıkacıları ile uzun bir yolculuktasın hala. 

 Tek derdim sizleri çok özledim. Bu gün hala çocukluğum en güzel kahramanlarına yazayım anlatayım istedim. Sahi haydutlar iyice çoğaldı buralarda, sizler gibi bir olamadığımızdan mı, yada zamanın abukluğuna mıı yakalandık nedir bir tuhafım. Yazdıklarım anlattıklarım anlıyorlar mı, anlamam azlıktan mı geliyorlar bilmiyorum. Artık önemsemiyorum zaten, öyle süslü kelimeleri, deyimleri, giydirmeleri de bıraktım.  İmla yı da önemsemiyorum.  Kurgu, duygu hak getire yani. 

 Yeni bir alfabe keşfedeyim istiyorum. Sizlerden bu konuda yardım istiyorum. Hala o çiftlikte mi yaşıyorsunuz, mektup elinize geçer mi onu da bilmiyorum. Bildiklerimi yapmaktan usandım, bilmediklerimi deniyorum. 

Aiiii. Ai,Aiiiiiiiii, aaaaai

Havvvv, hu havvvv,hırrrr havvv

Miyavvv,mouvvvv mouv, mırrrr

ÜÜÜÜÜrüüü, ürüüüÜ , ürü rÜÜÜÜü

 Sizi çok seviyorum, alfabe lçin bana yardımcı olursanız sevinirim. En kısa zamanda sizleri bekliyorum. Sevgiler..


Nurten Yurt

Images

RESME MEKTUP

 Sevgili Pamuk,


Mektup yazmak malum zamanın çıkmazı. Hayale mektup yazan bir nesilden, anda gerçekleşene haberdar olan bizler olarak şaşkınız. Mektuplarımız vardı pullu cinsinden, pulları yalamayı sevmediğimden olsa yerlerine ulaşamamış. Elektronik mektuplar var şimdi, yazıp yolladığımız, taahhütlü olmadığından olsa şahsına ulaşamamış.  

Sayfaların çoğaldığı zamanlarda yazıp kendi adımıza yolladığımız mektuplardan, okuyup da kızdıkların olmuş. Ne yapayım ben böyleyim. Okuma zevkimi kaybettim ne yapabilirim, bunu en iyi sen bilirsin. Zira dersin ki; kendim okuyabileyim diye yazıyorum. O hayali dünyanı fırçanla çizmek iyi güzelde, alttaki resim öyle bir sırıtıyorken yenisi bir türlü netleşmiyor. Bir de resmin oluşmasını sağlarken kullanılan malzemeler çoğaldıkça, renkler birbirine karışıp soyut oluveriyor. 

 Malum zamanda, hayali adandaki bilindik malzemelerle bir girdaba düştüm. Bir o kadar tanıdık, bir bu kadar uzak kaldım. Mektuplar la başlayan anlatı, an da yaşadığım felakete efsane gözüyle bakmama neden oldu. Kayan sayfalarda herkesin bir efsanesi var yaşadığı çektiği. Senin bu ansiklopedi sevdan, bilgide boğulman ve zırt pırt okur diye çıkışan tanrı yazarlığından bunaldım. Ey yazar son kitaplarını beni şaşırt diye aldım.  Sözcükle çizebilmek olmamış. mektuplar uzak bir mekandan, mürekkebi vebadan olunca, bir de adada mahsur kalınca, sayfa sayfa dönüp, bir ansiklopedi, bir dipnot bunaltısında boğuldum. 

 Bu zamanlar hep aynı zamanlarmış, insan hep aynı in sanmışta  yaratıcı yazarın kurgusuna takılmış. sülale kavramının, hayali gerçek üzerine  oturtulmuş olması beklide. Gerçeğin kurgusu, çocuğun hayal dünyasının gerçek oluşu döngüsü. Belli zamanların, bir başkaları tarafından anlatısı içinde farklı anlatıcıların kuşaklar boyunca farklı isimlerle anlatısından oluşan sayfalar. 

 Yaşayan yazarların laneti bu belki de. Zamanın kurgusu içinde yapıtlarıyla, yazdıklarıyla sorgulanmak. 

Ben artık okur olarak, boş bir sayfada uyansın istiyorum kahraman. Öyle cahilliğiyle hiç bir şey anlatmadan tak diye düşsün satırlara. Yol aldıkça şekillensin, olayların içine girerken milletsiz olsun. İnsani kavramları sayfalar arasında yaşasın, başına gelen olaylarla yaşatsın okura. Geçmişin ağırlığını, kargaşasını getirmesin sayfaya. An da yaşasın, girdiği boş sayfada ilerlerken yapışsın cümleler, anlamlar ve son sayfada okurla birlikte kahraman olsun.

 Adaya düşerse, bu cuma günü olmasın mesela. Ada da dağ varsa büyülüde  olmasın. Adaya çıkarken yanına hiç bir şey alamasın.  Yerlileri de yamyam olmasın ne bileyim işte, beyaz kaleler, zindanlar, o atmosferler hiç bilinmedik sayfalar olsun. 

 Dikkatli olmak istemiyorum artık canım. Kara kara bulutları çizme şehrimin üstüne zira yeterince var. Maviyi denesene içinde ferahlık vat. Artık eski fotoğraflardan da bıktım, yeni bir coğrafya da yeni yaşamlara yolculuk. Sahi bak unutma ve lütfen bir dahakine olsun şaşırt beni. Boğazın renklerinden en güzeli maviyi hiç kullanmadın paletinde. Hadi bir dene umut olsun adı, canlı kanlı yaşadığını hissettir, kıssadan hisseyi değil duyguyu...

Saf Okur'dan sevgilerle...


Nurten Yurt 


Images

ATEŞ OLMAYAN YERDEN DUMAN ÇIKMAZ

 Selvilerin altında anlattı hikayesini Elif., nakaratı bilemedim işte ne bileyim.  Nil nehrinin kıyısında


doğurmuş annesi onu. Fransız sömürgesi mısır büyükelçisinin kızı ya. Babası bilmemiş onun doğduğunu. Babaannesi yazmış kaderini, nesli asil bir soydan olmalı demiş. Korkutmuş annesini, kendisi han kızıymış ya unuttuğu soyunun hikayesini kendi ateşiyle harmanlar anlatıp dururmuş. 

Kadın soylu olmalıymış, annem bilememiş kim olduğunu. Göçerlerdenmiş Kars soğuğunda yollarda donacakken, kaleye sığınıp ateş yakmışlar. Aklında kalan anlattıkları, donmak üzereyken ateş yakıp ısınmakmış tek istekleri. Sonrası toz duman. Kalakalmış öylece, bir kar kalmış aklında elif, elif yağan bana miras. 

Baba bir uzak kelime. Özlem duymak ulaşamamak o duyguya. Aklım erdiğinde anamın tüm uyarılarına rağmen araştırdım. Gidip anlatacaktım babama ben senin kızınım. Üstelik aynı ülkede yakın yerlerdeydik. Bilemedim, keşke öğrenmeseydim. Bir gazete haberinde suikast kurbanı bir fotoğraftı gördüğüm. Baba nedir bilmedim. Anamda bilmemiş ya olsun dedim. Annem iyice kötüledi, baskıları dışarı bırakmamaları. Okul desen zaten benim yaşımdaki biri için hapishane.   Kırmızı Mektep te yatılı okumak, kızlar ve tarih denen o muamma. Yangınlar, ateş duman. Sık sık üşütür ateşim çıkardı.  Gündüz okuduğumuz tarih gece kabus olur boğardı. Alevler içinde revire gitmek. Uykusuz geceler de sayıklamak.

  Gençtim ya bilemedim. Hastabakıcı Seyfi bakardı çoğu zaman. Sirkeli bez, yangınlarıma iyi gelirdi. Sonra şefkatliydi. Saçlarımı okşar ipek gibi derdi. Bayılacak gibi olduğumda kucaklar taşırdı beni. Kedi gibi sığınırdım onun güçlü kollarına. Bilemedim işte ne bileyim. Şefkati tatmayınca insan. Kinin bile tatlı gelir. Annemi kaybettiğimde , diplomamı almama bir sene vardı. Ev ve kalan maaş çok azdı. Kimse yoktu. Füsun en yakın arkadaşım, mahalleden annemin görüşmeyi yasakladığı onu dinledim. Bilemezdim. Ne bileyim. 

 Önceleri çok sevdim. Artık yalnız değildim. İstediklerim yapılıyor el üstünde tutuluyordum. Madamın gözdesiydim. Beyoğlu'nda bir numara bendim. Genceciktim, Sonra bir gün eve giderken ara sokakta, hastabakıcı Seyfiye rastladım. Kötü baktı bana yetmedi," Nurlar içinde yatsın anan seni yetiştirmek için neler çekti. Koruyamadı bir türlü. Boşuna dememişler armut dibine düşer." Sözleri kurşun gibi ağır geldi yüreğime.   Bilemedim sonrasının ne olacağını bıraktım kendimi kaderime. 

Yıllar sonra bu selvinin altında bir size döktüm içimi. Şimdi bana kalan rüyalar, birde duman. Soyum mu onu siz bilin. Işınlanmanın böylesi olamazdı.  Zihnimde çakan şimşekler ve hastamı ziyarete gelen genç delikanlı sahi kimin nesiydi? Bilemedim işte ne bileyim.


Nurten Yurt

(yazı çalışmaları)

Images

TANGO

Mutluydu, dans edecek gibi hissediyordu. Teknenin müzisyenleri tango çalmaya başlamışlardı.


Mehtabın şavkı dalgalarla oynaşıyordu. Sevdiği kadın kollarının arasındaydı. Öylece kaldı. Boğazı düğümlenmişti, Bu harika bir andı her zaman öyle olmuştu. Ayla'ya sezdir memeliydi.

 Derin bir nefes gözlerinin içinde kaybolman yeterli. Ela ışıklara odaklandın mı kendiliğinden gelir.  Nefesimi kulağında hissetmesi, burnumla şakağına azıcık kısa bir an dokunsam.  Yay gibi gerilir damarlarımda dolaşan kan gibi.  Sonra belimdeki elimi hisseder güvenle bırakır kendini. Bu dans değil, bir sanat demişti. Giysilerle ayakta sevişmek bu demişti bir diğeri.  Yaşamak bu şimdi hissettim demişti. 

 Güven onun için güvendi. Tango müziği dinlenişti ninni yerine, annesi bebekken tango yapardı onunla. Bu aşinalık belki de  huzuru, rahatı ve yaşamı hissettirirdi. Partnerin önemi çok büyük. Müziğin ritmiyle aynı olmalı tüm hareketler. Ayaklar, eller, nefes tüm vücudunu hissetmek değil aynı anda partnerinin vereceği tepkiyi de bilerek adım atmalısın. Sıçradığın da güvenle tutulacağını bilmeli. Bir sonraki figürün yada adımın senden önce değil seninle ve sana doğru olacağını.  Tango bir anlamda iki ayrı vücudun birlikte bir gösterisi biz olup estetikle birleşebilme dansıdır.  

 En harika dansı kiminle etmişti hatırlayamadı.  Öyle çok öyle bilinmezdi.  Kan basıncı gibi bir şey bu bir yükselip bir alçalmanın verdiği hızı dengelemek için gerekliydi belki de güven. Sonra ayaklar yere sağlam basmalı, bir o kadar hafif olmalı adımlar. Sahi ayak ucuyla dokunduğunda anlayan ve hareketi tamamlayan kaç kadın var. Yay gibi eğilmişken kiriş gibi olmalı mı sinirler.  Partnerin nefesi kan akışını düzenler ve hayat gibi akar gider adımlar. 

 Müzik o da çok önemli örs te duyduğun ayak parmağına dek titretmeli seni. Ellerin kavradığı parmaklar okşar gibi olmalı. Şah damarından duymadığın ritmi veremezsin hayata. Dudakların busesi anlık değip geçmeli. Sonra partnerin bakışlarıyla bilmeli nefesini ve dans. 

 Körfezin karanlığı ne ara çöreklenmişti yüreğine. Sahi tekne deki o genç, Aylanın geçen seneki öğrencisi olabilir miydi. Bu kadar çok yememeliydi. İşte Ayla karşısındaydı, müziği duyuyordu. Gözlerini görüyordu, kanı çılgın gibiydi damarlarında. Adım. adımları niye öyle boşlukta. 


Nurten Yurt

Images

SADECE SEN

       Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:


Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi
Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten
Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği

İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne
Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa
Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır
Kopmaz kökler salmaktır oraya

Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını
Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin
Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara
Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin

İnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine
Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına

İnsan balıklama dalmalı içine hayatın
Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına

Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar
Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın
Değişmemelisin hiç bir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu
Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın

Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle
Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı
Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına
Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı

Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara,göğe,bütün evrene karışırcasına
Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana
Ataol Behramoğlu

 Böylece bitirdim düşünmeyi. Sadece senden kalan anılar var hafızamda. Sahi doktorda öyle söylememiş miydi. Zamanla unutacakmışım her şeyi. Sıfırlamamak için zihnimi yazıyorum. Bu dördüncü defter, dün yazdıklarımı okudum, sadece sen.
Tuhaf bir şey oldu okurken, tüm satırlar bir araya gelip sen olmuşlar. Cılız bir ışık parladı sayfada. Noktaları gözlerin, virgülleri kaşların diye koymuşum. Ya sözcükler, bir ara karışıp durdular. İçimde bir yerleri acıttılar. Birinde şöyle anlatmışım seni. Yüreğimin kırılgan köşe sindeki ince gamzem. 
Sarışın papatyam demişim bir diğer cümlede. Sahi taç yapmıştım sana o tarlada, uçuşan saçlarına takmıştım. Sarı saçlarını yazmak için, sarı bir kalem aldım. Rengini unutmadım, unutmamak için mi aldım, onu unuttum. Gözlerini anlatmışım, saydım on altı sayfa.
Kararsız kaldım, yetmez onları anlatmaya. Bir defter ayırdım, yazacağım. Sonra parmakların için yazayım istiyorum. Ne çok okşardın saçlarımı. Başparmağınla şakağıma dokunurdun. İşaret parmağınla burnumu okşardın. Serçeyle yaşlarımı silerdin. Ya avuçların ne çok öperdim. Sen gülerdin kavrardın yüzümü avuçlarınla. 
Yeryüzünde var olan seni anlatmak satırlara sığar mı? Sadece yazı ya, sayfalara ya unutursam seni? Açar okurum yazdıklarımı. Artık eskisi gibi uyuyamıyorum da. Dün oğlumuz geldi. Yemek yemeyi unutmuşum öyle söyledi. Sonra sahi ne dedi unuttum. Acaba yazmayı da unutur muyum. Yok canım sadece seni yazarım.
Sevgi unutturmaz dedi doktor. Öyleymiş işte, her şeyi unutuyormuş da sevdiğini hatırlıyormuşsun. Ne bileyim işte belki cümle kuramam. Tek sözcük de olsa seni yazarım ben. Seni yazarken geldi aklıma, o şakağında çıkan avare beyazları nasılda öperdim. Ne çok gülerdin sen, üç küçük kahkaha sıkışırdı gamzene. Sadece saçlarını yazayım diyorum. Hani tutam tutam ayırıp boyamıştım ya. Biliyor musun dökülen saçların vardı ya onları sakladım duruyor hala çekmecede. Kokluyorum her zaman ipek gibi hala. Kokunu içime çekiyorum. Sahi o yastık kılıfını sakladım. Kokun orda onu asla unutmam biliyorum. Uykuya dalarken kokluyorum. Sadece senin kokunla uyuyabiliyorum artık. 
Ölüme doğru dedi doktor. Gizlice dinledim ama unuttum söylediklerini. Oğlumuzla konuştu, sadece seni yazmak için yaşıyorum. Seni ne kadar çok anlatırsam, o kadar hatırlayacağım belki de. Dün herhalde ilk tanışmamızı yazdım. O yeşil elbisenin içinde ne de güzeldin. Papatyam sahi sen mi geldin? Kokunla doldu yine oda. Bak bu beyaz kalemi sahi bunu neyi yazmak için almıştım bilemedim.

Nurten Yurt

(Pandemi de yazı çalışmalarından)

Images

ÖLÇÜLEMEZ

 SENİN KORKULARINI BENİM İNCELİĞİMİ


Ayrılık ne biliyor musun?

Ne araya yolların girmesi,
ne kapanan kapılar,
ne yıldız kayması gecede,
ne ceplerde tren tarifesi,
ne de turna katarı gökte.

İnsanın içini dökmekten vazgeçmesi ayrılık!

İpi kopmuş boncuklar gibi yollara döktüğü gözlerini,
birer damla düş kırıklığı olarak toplaması içine.
Ardında dünyalar ışıyan camlar dururken,
duvarlara dalıp dalıp gitmesi.
Türküsünü söylecek kimsesi kalmamak ayrılık.
Saçına rüzgar, sesine ışık düşürememek kimsenin.
Çiçekçilerden uzağa düşmesi insanın yolunun.
Güneşin bir ceza gibi doğması dünyaya.
İki adımdan biri insanın, sevincin kundakçısı,
hüznün sarması ayrılık

Şükrü Erbaş


Ölçülmezler den olmak isterdim.  Sahi duyguları ölçmek mümkünsüz. Bir birim yok işte. Kilo, litre, metre nafile. Soyutun, somuta galibi bu dünya. İnsanlığın icadı yetersiz.

Annelik duygusu terliğin hızıyla çarpılmamalı.

Sevgilinin duygusu, kalbin gördüğü andaki, kan pompalama miktarı olabilir. Nefessiz kalma süreside eklenmeli,

Korku. en fecisi bu olmalı. Işık hızıyla yarışmalı. Adrenalinle çarpılmalı.

Kıskançlık. sahi onu ne yapmalı? Eksi bir değer verip nötrleşmeli.

Nefret. şiddetli bir ölçü unutulmalı.

Kızgınlık. ateş gibi dağlamalı. Yangınıyla kalmamalı.

Üzüntü, puslu bir durağanın kabulü olmamalı kovmalı.

Ölçüsüz olmaz bu duygular bir birim bulunmalı. Ölçebilmeli ki duygusuz kalanlara bir reçeteyle uygulanmalı. Ölçüsüz, izahsız, izansız kalınmamalı..


Nurten Yurt  

(Pandemide yazı çalışmaları)

Images

Araftaki Şehir

 Ey şehri İstanbul!  

Sana bir tepeden bakamıyorum artık, bu kadar büyümek
Büyüklenmek sendeki kusur.
Tarumar olmanın adı, belki de insafsızca sahiplenmek
Zamanın kifayetsiz yöneticilerinin elindeki pul
Rüzgarın kesik, beton ve çeliğe teslim, yeşilin tarumar,
Deniz yutamıyor zehrini kusmakla
Paylaşamadılar bir türlü, rantını, bahtını satmakla
Fethin Beşyüzaltmışsekizinci yılında, fethedilmemiş yüreklerin yangınında
Terkedilmiş, bilinmezliğin rıhtımında, sokaklarını sahiplenmemiş
 Benim diyememiş, yitip giden kuşağınla Araf'tasın
Silkin artık kendine gel, yenilen zira kimsenin elinde değil artık
Arşı alaya değdi zülüm,
Tozun dumana karışıp gerçeğin ne olduğunun bilinmediği gün 
Nazarımda ve zamanında dünya başkentidir aziz İstanbul.
Doğduğu şehrin dönüşümüne yüreği acıyan aciz bir kul. 

Nurten Yurt