Images

Sis


“Bize ne ad verirlerse adımız odur. Homeros zamanında insanların ve nesnelerin ikişer adı vardı: birisi insanların taktıkları ad, öteki de tanrıların verdikleri ad. Tanrı beni nasıl adlandıracak?”

  Miguel De Unamuno (1864-1936), İspanyol bir yazardır. Diktatör Rivera ardından da Franco’ya tavır alması yüzünden hayatı sürgünde ve ev hapsinde geçmiştir. Şiir , deneme, hikâye ve romanları Sis,Bir Tutkunun Öyküsü, Yaman Adam, Ermiş ve Kurban vardır. Felsefeyle uğraşmıştır.Varoluşçuluk üzerinde durmuştur. 

Sis, 1914 yılında yayımlanmış bir romandır. Kitap Victor Goti’nin önsözüyle başlar. Goti; Don Miguel Unamuno’nun Agusto Perez’in gizemli ölümünü anlattığı kitabına önsöz yazmasını istemesi üzerine, bu önsözü yazar. Perez’in özelliği Hamletvari bir şüpheyle varlığından şüphe etmesidir.

 Kitaplara önsözün neden yazıldığı, novela veya nivola tanımı, Unamuno’nun gazetede çıkan yazılarına gelen yazılar, yazım kurallarında ve üslubunda yaptıklarını kabul etmeyenler, Unamuno’nun mizaha ve Cervantes’e bakışı, varlığa ait düşünceleri anlatılır.Önsöz’ün ardından bir Son-Önsöz kısmı gelir ki burada da Unamuno, Victor Goti’ye cevaplar vermektedir. Unamuno şöyle der: “Önsöz yazarım Victor Goti’nin kimi düşünceleriyle ilgili bir tartışmaya girmek isterdim, ama varoluşunun -Goti’nin varoluşu- gizemini bildiğim için, bu önsözde söylediklerinin bütün sorumluluğunu kendisine bırakmayı yeğliyorum.” Goti kimdir, gerçekten var mıdır yoksa kurmaca bir karakter midir? Cevabını da sadece yukarda söylediği gibi Unamuno bilmektedir. Bu kısım da okuyucu için ancak eser bittiğinde anlamlı hale gelmektedir.
Images

Mr Dallowey

 Virginia Woolf romanlarında, bilinç akışı anlatım tekniği ile ünlü olmuştur. Hayatı gördüğü ve anladığı gibi takdim edebileceği bir üslubu kullanmıştır.

 Bilinç akımı tekniğini romanlarında kullanan yazarlar, insanın varoluş anlamını dış dünyadan daha çok insanın aklında bulunabileceğini varsaymaktalar. Bu roman tekniğinde betimlenen düşünceler ve duygular genellikle hiçbir mantıksal düzene sahip değildir ve serbest psikolojik çağrışımlarla doludur. Yazar, insan ruhunun sınırsız derinliklerinde dolaşır.

 Roman karakterlerinin duygu ve düşünceleri aktarılırken dış zaman ve mantığa bağımlılık aranmaz. Geçmiş zamanın hatıraları, çağrışımlara bağlı olarak, birbiriyle kopuk ve bağlantısız olay, duygu ve düşünceler dağınık bir biçimde sergilenir.

 Mr Dalloweydeki beş karakter, roman da diğer kişilerin önündedir; çünkü okuyuculara düşüncelerini kendi kendilerine yaptıkları monologlarla ve karşılıklı konuşmalarla iletirler. Bu beş karakter birbirleriyle ortak merkezli bir hareket içindedirler. Bir grupta Mrs Dalloway, Peter Walsh ve Richard Dalloway, diğer grupta Septimus Warren Smith ve Rezia vardır. Bu grupların her birinin çevresinde önemi ikinci derecede olan roman karakterlerinin oluşturduğu bir halka vardır. Bunlar Sally Seton, Lady Bruton, Doris Kilman, Hugh Whitbread ve Clarissa Dalloway’in çevresindeki Elizabeth Dalloway, Septimus Smith’in çevresindeki Sir William Bradshaw ve Dr. Holmes gibi kişiler halkası vardır.
Images

Ruhun Kuytusunda


 Ruhun Kuytusunda ücra bir dağ tepesinde yıllar yılı amcalarının yaptığı işi devralıp Yahudi şehitliğinin bekçiliğini yapan iki kardeşin, Amalia ve Gad'ın hikâyesini anlatıyor. Kar fırtınalarıyla geçen uzun kış mevsimleri onları aşağıdaki dünyadan, ait oldukları toplumdan ve geleneklerinden koparır; bu kopma iki kardeşin başlangıçta sağlam olan iradelerini ve inançlarını zayıflatır. Yalnızlık ve birbirlerine duydukları sevginin ağabey-kardeş sevgisini aşarak arzuya dönüşmesi, onları utanç, pişmanlık ve korkuyla dolu bir yola sürükler. Dış dünyayı kasıp kavuran salgın ve felaketlerden uzak bir sığınak olan evleri bir süre sonra Gad ve Amalia'nın kendi vicdanlarıyla boğuştukları bir hapishaneye dönüşüyor.

 Dış dünyadan şehitliği ziyarete gelenlerin beklentileri ve şehitliğe bakış açıları onları insanları sorgulamaya ve amcalarının kişiliğinde insanların bakış açılarını, hayata tutunuşlarını irdelemeye yöneltiyor.

 Karakterlerin iç dünyasını ve hapsoldukları çıkmazı geçmiş anıları ve şimdiki zamanı ustaca kurgulayan yazar, insan ruhundaki derin ikilemleri etkileyici bir dille anlatıyor. Aharon Appelfeld yaşadıklarını, yazdığı romanlarda ustaca kurgulayarak sunmuş okurlara.
Images

Pereıra İddia Ediyor


  ‘Varlığımızın anlamını en derin ve genel bir şekilde belirleyen bağlantı, yaşamın ölümle olan ilişkisidir, çünkü varlığımızın ölümle sınırlı olması, yaşamın anlaşılması ve değerlendirilmesi için gereklidir.’
  
 Roman kahramanı Pereira genç Rossi ve Marta’yı tanıyıncaya kadar boşluktaydı,yalnızdı, amaçsızdı. Böyle geçen bir yaşamda insan ışığı görmediğinden, geleceği olmadığından, şimdiyi de karanlık yaşıyor. Pereira da bizeTabucchi’nin başarıyla tanıttığı gibi; sevinci olmayan, karanlık bir dünyada savrulup duruyordu. İşyerindeki kızartma kokulu giriş, sürekli limonata içmesi, omletle sınırlı beslenmesi, ölen karısının resmi ile konuşması, terli ve şişman görüntüsü okura mutsuz yaşantısının ayrıntılarıdır. Yaşadığı hayatta mutsuzdu, bir çıkış yolu aramıyordu. Yaşamı tek düze sürüp gidiyordu.

 Marta ve Rossi’ye yardım etmesi( bilinçaltında Rossi'yi olmayan oğlu ile özdeşleştiriyordu) içindeki cesaretin uyanmasına neden oldu. Doktor Kardoso yaptığı terapiler bilincini aydınlattı. Romanın sonunda ise bu zayıf, zavallı karakter bir kahramana dönüştü.

 Romanı tek bir cümleye indirgemek gerekirse yaşamın anlamını sorgulamak diyebiliriz.

Images

Yabancı


Albert Camus’nün Yabancı adlı romanının konusu ayrıksı bir bireyin toplumdaki yargılanışı ve bu yargılanma sonunda kendisini sorgulayışıdır. Mersault adlı başkahramanın annesi vefat eder. Mersault annesini cenazesine gider ve döndüğünde hiçbir şey olmamış gibi hayatına devam eder. Sevgili bulur. Mersault komşusu ve sevgilisiyle sahile giderken komşusu Raymond’ın belalılarıyla karşılaşırlar. Sahilde oluşan gerginlikler sonucunda Mersault belalılardan birini öldürür. Bu cinayet sonunda Mersault mahkemeye çıkar ve iç hesaplaşmalar başlar.

Romanının teması; hayata, eylemlere, duygulara, çevreye, beklentilere ve insanın kendisine yabancılaşmasıdır. Yan izlekler; ölüm, umursamazlık, kabullenmiştik, yalnızlık, önyargıları sorgulayışı. Ayrıksı bireyin önyargılı toplumla çatışması da ana çatışmaya örnektir.

Sade ve tek düze anlatım ana karakterle özdeşleşmiştir. Karakter gibi beklentisiz cümleler kurulmuştur. Kahraman bakış açısıyla yazılmıştır, öznel bir anlatım vardır. Kahramanın gözünden aktarılmıştır, düşünceleri de bu şekilde yansıtılmaktadır. “Biraz hasta gibiydim, başımı alıp gideyim istiyordum…” Cümlesi kahraman bakış açısını gösterir.

Images

Yazılmayan Yarım Kalanlar

Yazılmayan, yarım kalan ne varsa ya yırtıp atacaksın, ya da bitireceksin. Bitirmezsen takip ediyor seni gizli bir gölge gibi, yakıyor acıtıyor alev rengi alazlarla. Celal onlardan biri işte dayanamadım yangınına tamamlayayım istedim hikayesini.

Sulukuleyi yazmaya gittiğimizde düşmüştü zihnime. Bütün o sokaklar boyu gizlice takip etmiş herhalde. Eski binaların kurt yeniği çerçevelerinden gördüğüm incir ağacı filizlerinde, kömür isi karışan havayı kokladığımda, en çok da İğde ağacını bulamadığımda duyduğum hüzün gibi oturmuş içime. İlk o sactan levhalarla çevrilmiş inşaat alanına bakmak için sacı esnetip kahve legoların diziminden oluşmuş tuhaf evleri görünce kırmızıya duyduğum acil ihtiyaçtan olacak, gelip dikildi karşıma.
        
                            
Kara kuru, kirli sakallı çenesi, elmacık kemiklerinin içine kaçmış gözlerinin ateşi kor gibi düştü içime. Kahverengi legoları oda görmüştü. Gözünün feri kaybolur gibi oldu, sendeledi. Düşmemek için sağ eliyle kavradı sacı. Belli ki o an orada değilde gençmişteki mahallesinin zamanında bir yerlerdeydi. Bedeni hırsla gerildi, sağ elini tüm gücüyle geçirdi saca. Sacın kenarından sızan kanın rengi değildi benim kırmızım. Daha çok gelincik tarlalarının kırmızısını yakıştırırdım Sulukuleye. Zihnimdeki Paprika'dan olsa gerek, biber tarlalarının ortasında kemanın çigan müziği ile çınladığı yıldız dolu gecelerin karanlığında kalmışım herhal.
   
Images

Okuma Edimi


  Okur Merkezli Alımlama Estetiğinin önemli kuramcısı W.İser’in ülkemizdeki temsilcisi olan Akşit Göktürk, bu anlayışın önemli bir kavramı olan Okuma Edimi (Faaliyeti) üzerinde şunları söyler: Okuma Edimi, okurun öznel geçmişi, şimdisi, geleceğiyle de ilgilidir….Gerçekte okur, kendi kişisel konumuna göre, duygusal yapısına, düşünsel yetisine göre göre okur bir metni. Bu açıdan bir bakıma, her okur kendini okur metinde.” “Ne yazarın özgeçmişiyle ilgili birtakım olguların metinde özdeşlenmesi, ne de okurun kendi yaşantılarını metinde bulması, kendi başına bir anlam taşır okuma ediminde. Ama bu tür özdeşlikler aracılığıyla metin, okurda belli bir alımlama biçiminin öngördüğü daha karmaşık tepkileri uyandırmaya başlar. Konuşan artık ne yazardır, ne de gerçek yaşam olguları. Metnin kendi kurmaca varlığıdır. Bu süreç sonunda kendisine yabancı birtakım gerçeklerle yaşantı biçimlerini de metnin aracılığıyla özümleyebilir okur. Onun metne katkısı oranında, metin de ondaki yaşantı birikimini belli ölçüde büyütür. Geleceğe bakışını değiştirir.

Bir sanat yapıtının, insan yaşamındaki aydınlatıcı işlevi de bu etkisinden kaynaklanır.” Bu kurama göre; her Okur, yazarı tarafından önceden biçimlendirilmiş bir kurmaca metinden, kendi birikimine, özel psikolojik yapısına ve içinde yaşadığı sosyal-kültürel duruma göre kavrayabildiği, düşleyebildiği ve yaratabildiği ölçüde metnin iletisini algılar.