Ruhun Kuytusunda ücra bir dağ tepesinde yıllar yılı amcalarının yaptığı işi devralıp Yahudi şehitliğinin bekçiliğini yapan iki kardeşin, Amalia ve Gad'ın hikâyesini anlatıyor. Kar fırtınalarıyla geçen uzun kış mevsimleri onları aşağıdaki dünyadan, ait oldukları toplumdan ve geleneklerinden koparır; bu kopma iki kardeşin başlangıçta sağlam olan iradelerini ve inançlarını zayıflatır. Yalnızlık ve birbirlerine duydukları sevginin ağabey-kardeş sevgisini aşarak arzuya dönüşmesi, onları utanç, pişmanlık ve korkuyla dolu bir yola sürükler. Dış dünyayı kasıp kavuran salgın ve felaketlerden uzak bir sığınak olan evleri bir süre sonra Gad ve Amalia'nın kendi vicdanlarıyla boğuştukları bir hapishaneye dönüşüyor.
Dış dünyadan şehitliği ziyarete gelenlerin beklentileri ve şehitliğe bakış açıları onları insanları sorgulamaya ve amcalarının kişiliğinde insanların bakış açılarını, hayata tutunuşlarını irdelemeye yöneltiyor.
Karakterlerin iç dünyasını ve hapsoldukları çıkmazı geçmiş anıları ve şimdiki zamanı ustaca kurgulayan yazar, insan ruhundaki derin ikilemleri etkileyici bir dille anlatıyor. Aharon Appelfeld yaşadıklarını, yazdığı romanlarda ustaca kurgulayarak sunmuş okurlara.
Kardeşlerin kullandıkları cümleler “Dinimiz böyle buyurur”, “Köyümüzde böyle yapılırdı,” sosyal yaşamın, toplumun birey üzerindeki etkilerini belirtiyor. Yaptıkları yanlışın vicdan azabıyla bedenlerinde açılan iyileşmeyen yaralar ile şehre doktor için indiklerinde yaşadıkları da kardeşlerin bakış açıları doğrultusunda gerçekleşiyor. Okuru birçok yönden düşündüren, iki karakterle aynı mekânda sıkışmış ruhları sorgulatan bir roman.
İyi Okumalar.
Nurten Yurt
0 yorum :