Images

YAZ(Ş)IK


   Öyle saf öyle temiz dokunulmamış, uzanmış pervasızca gel diyor,çağırıyor.İhtiras ve masumiyet dans ediyor bedeninde, tutku kokuyor buram buram.  Sadece bana ait, nasıl tutabilirim kendimi o na duyduğum çılgınca istek ve tarifi imkânsız tutku olduktan sonra Ona dokunmaktan yanlış bir şey yapmaktan kokuyorum, dokunduğum anda kölesi olacağım biliyorum.  Yavaş yavaş tükeneceğim bu içim deki arzuyu körüklüyor adeta.Her bir kıvrımına dokunmayı, sarıp sarmalamayı ve vücudunun her köşesinde iz bırakmayı istiyorum. Nasılda masum sadece evet sadece bana ait dilediğim gibi yaşayabilirim bu aşkı. Her anından her saniyesinden zevk alarak, ihtiras ve tutkunun dansı olacak bu vuslat.


 Gel işte seni bekliyorum tüm saflığım ve tarifi imkânsız aşkımla bu güne hazırlandım nasıl özlem doluyum bir bilsen? Bu ihtirası ve tutkuyu ancak sen dindirebilirsin. Bedenimin beyazlığına bakıp aldanma alev alev bir ihtiras yanmakta içimde sen söndürebilirsin ya da alevleri körüklersin. Dokun bana vücudumun her köşesini okşa çılgınca vuslat harika olacak biliyorum. Tüm dünya asırlardır bu aşkın kavuşması sonunda oluşan ateşle kavrulmakta..
Images

Çivisi çıkmış dünya

                         
Tabi ki bir kitap adı, Amin Maalouf’un 2009’da Y.K.Y larından çıkmış bir kitabı. Ülkemde son günlerde yaşanan olayları seyrettiğimde aklıma sürekli gelen kitap. Yazarın diğer kitapları gibi değil, çoğu okuyucu için sıkıcı gelebilir. Kahramanları Amerika, İngiltere, Ortadoğu Ülkeleri ve Türkiye. Yakın tarihte küresel siyasi ayarların, Ortadoğu’da hangi ülke üzerinde nasıl uygulandığını bir çok örneğiyle göstermiş.


Aldatıcı zaferler, Yoldan çıkmış meşrutiyetler ve Hayali gerçeklikler diye üç bölümden oluşuyor kitap. Dünya siyasi tarihi ile ilgili bilginiz, yakın tarihle sınırlı değilse bakış açınız oldukça genişliyor, kitabın içinde ilerlerken sıkıcı paragrafları görmezden gelebiliyorsunuz. Bazen bunlar çoğumuzun bildiği şeyler deyip tekrara düşebiliyorsunuz. Kitaptan bir bölümü paylaşıyorum burada
Images

ŞARKINI SÖYLEDİĞİN ZAMAN


Şarkını söylediğin zaman, kitaba yaraşır bir isim olmuş gerçekten. Şarkılarımızın kısık sesle, çoğu zaman söyleyemeyip, boğazımıza yumruk gibi tıkandığı, sol anahtarının parçalanıp, notaların dağıldığı zamanların, anlatıldığı bir romana bundan daha güzel bir isim seçilemezdi kuşkusuz.

Thyke 12’nin Haziran ayı kitabı için Mihrimah’ta toplandık. Kalabalıktık her zamanki gibi, ilk toplantımıza henüz annesinin karnın da katılan minik üyemizde büyümüş, toplantıya gelmişti. İnci Aral hayranı arkadaşımız Filiz’in uzun anlatımlarıyla, başka yönlerini diğer kitaplarını, ilginç tesadüfleri öğrendik.
Images

MARQUEZİN GAZETECİLİK SÖYLEMİ

Gazeteci kökenli yazar Gabriel Garcia Marquez’in kaleme aldığı ve meslekteki dönüşümü nasıl algıladığını anlattığı yazısı.


Elli yıl kadar önce gazetecilik okulları yoktu. İşi haber merkezinde öğrenirdi insan, matbaada, civardaki kahvede veya meyhanelerde. Tüm gazete, gazetecilerin yetiştiği ve ıvır zıvır tartışmalar olmaksızın haberlerin basıldığı bir fabrikaydı. Biz gazeteciler daima omuz omuza dururduk, ortak bir hayatımız vardı ve öylesine tutkuyla bağlıydık ki işimize, başka hiçbir şeyden konuşmazdık. İş, kişisel hayata çok az yer bırakan sıkı arkadaşlıklar geliştirirdi. Rutin editoryal toplantılar yoktu, ama her akşamüstü saat beşte tüm gazete haber merkezinin bir köşesinde kahve molası için toplanırdı. Bu, gazetenin her bölümündeki günün konularını tartıştığımız ve ertesi günkü gazeteye son rötuşlarımızı yaptığımız açık bir toplantıydı.
Gazete, o zamanlar üç büyük bölüme ayrılmıştı: haberler, makaleler ve editoryal. En prestijli ve hassas olanı editoryal bölümdü; muhabir en alt basamaktaydı, bir stajyerle getir götür işleri yapan biri arasında bir yerlerde. Ben 19 yaşında acemi bir muhabir olarak başladım kariyerime ve basamakları yavaş yavaş çıkarak en üst pozisyon olan editoryal yazarlığa kadar yükseldim.
Images

Ne kadarını siz yazdınız?


Okuduğum son kitaptı herhalde neden, zihnimde bir şeyleri tetikleyen, geçmişe, geçmişteki özlemlere dokunan birçok yazarın kaleminden tanıdığım uzak bir mekanın, aslında o kadar da uzak olmayan bendeki yakınlığı çıkıverdi ortaya.

Yoksa durup dururken tamda İstanbul’un orta yerinde Metronun merdivenlerinin Budalanın satırlarına, döndüğüm her dönemecin paragraflara, metro’ya bindiğimde’de Mişkin’e dönmezdim herhalde.. Dosteyevski’nin uzun mahkum hayatından sonra özgürlüğe duyduğu özlemse Prens Mişkin’i rusya’nın trenleriyle, tüm davetlerinde gezdiren, topluluklar içinde müthiş bir zekaya sahipken hep budalalığını hissettiren..Ya ben, ben neresindeydim hayatın? Budaladan yirmiüçyıl sonra hala kendimi Mişkin gibi hissetmeme neydi neden?
Images

Tutunamayanlar


Ne olurdu biraz daha tutun saydın hayata, yazsaydın ruhumuzu da öyle ayrılsaydın aramızdan. Gerçi bir yandan da iyi oldu erkenden gittiğin, senden sonra neler yaşadık bir bilsen, biri çıkageldi bize çağ atlattı. Biz farklı yönlere baktığımızdan olacak farklı çağlara doğru atladık her hal, her şey bi karıştı ki sorma. İnsanlarımız artık senin zamanında ki kadar bile düşünmüyor, kullanmadığımız organı sarıp sarmaladık ki değeri biline.. 

Images

Direniş

Yerkürenin sıcağını hissediyorum, Magmanın hareketini için için kaynaması yenilenmek, değişmek için yeryüzüne doğru ilerleyişini. Kraterin oluşumu ve çıkan kızgın gazların yeryüzünü kaplamasını görüş alanının yetersizliği korku ve endişeye düşürüyor insanı. Değişime, bilinmeyene direniş öfkeye ve bildiğini sandığına kendinden olmadığına inandığına karşı saldırıya geçiriyor. Herkes bildiğinin doğruladığının algısıyla hareket içinde, ya da durmakta.