Images

BURUN

  İstemem eksik olsun diye başlar Cyrano De Bergerac'ın o ünlü tiradı. Ruhumda bir yerlere sinmiş


sözcükleri. Burun diye söze başlayınca çıkıp geliverdi. Meğer ne çok şey biriktirmişim dönüp baktığımda, yansıyanlar benden aynaya.  O deli özgürlük, bırakıp gitmeler, yarım kalmış onlarca projeler. İstemem eksik olsun diye, ne çok eksilmişim. 

 Burnu büyüklük değil bendeki tamamen burunsuzluk.  Evet bayım bilemedim işte kokladığım Eylül kokusu aklımı başımdan almış. On dördün verdiği deli kan,  aymazlığım bundan. Şiire, sayfalara dalmışım, karşımda boğazın incisi, gecenin parlement mavisinde yıldızlar deli gibi ıslandığım yağmurlar.

Söylesene burnum olmasa iki gözün, kaşın gamzenin ne hükmü var?  Koklayamazsan toprağın kokusunu, nebatın çiçeğin rahiyasını, hayatın ne anlamı var? Şöyle bir sümküremiyorsan içini dolduğunda gözlerin, sızlamıyorsa burun direğin, hükmün mü var?

Şöyle bir kaldırdığımda burnumu, iki yana salladığımda anlamıyorsan, sen ben değilsin bayım. Bendeki bu burunsuzluk sendeki umarsızlık. Oysa öyle değildi, ilk burnum değmişti burnuna, ruhunun kokusunda erimişti. Sahi sonrakiler istemem eksik olsun, edimsizlikti.  

Geçmişin kokusunu duymak istemediğimden olsa gerek.  Öyle çok sızlamış ki burun direğim dayanamamış düşüvermiş burnum. Mesele değil artık benim için biliyor musun, öyle derin koklamışım ki alemi cihanı, ademi tarikatı. Gerek kalmadı ona. İstemem eksik olsun, burunsuzda yeterim ben bu dünyaya.


Nurten Yurt

Images

UNUTMA K MİNNET

  Unutmanın minnet olduğu zamanlardayız.  Zira hatırladıkça can yakıcı yaşananlar.  İnsan olabilmenin zor vicdanın kan ağladığı anlar bu anlar. 


 Yaşadığımız mekanın evle sınırlandığı , görüntü ve sanal haberlerin pompalandığı bir zihinle muhakemeyle geçen bir buçuk yılı geride bıraktık.  Sokaklar bizim sokaklarımız değil artık. 

 Altı ay sonra bindiğim metro ellili yılların Amerika çakması gibi.  Yabancı yüzler, yabancı vatandaşlar, tanıdık olan o maske ve mesafe hıfzıssıhha kuralları hatırlatan her durakta tekrarlanan monoton ses.

 Yasaklı bir günde çıkıp dolaştığımda  polisin kuşatma altına aldığı sahile pek bir inesim hissi oluştu. Deniz bir özgürlük zira benim için. Onu da müsilaj zapt etti ya. O da kurtulacak inşallah. 

 Ya kurtulamayanları, kaybolanları görünce anladım unutmanın minnet olduğunu. Değişmeyen tek şey değişim de değişimin dönüşümün böylesi savurdu durdu beni bu bayram. 

 Milli irade meydanında indim metrodan. Bu durak farklı bilin metroya giriş ve çıkışları diğer duraklarından. Malum güvenlik mi nedeni fakat olası bir tehlikede çıkışları zor bir labirent. 

 Meydanda Büyük Şehrin reklam panosu duruyordu kara mizah gibi. Aynı anda dünyada en çok metro yapılan şehri olmuşuz. Övündüklerine bakın, birde yeni kulemiz arzı endam ederken, eskisinin yerinde yeller esiyordu. Büyük Çamlıca'dan yıkıp Küçük Çamlıca'ya yeni kule inşa edildi.  

 Ne olurdu eskisi kalsaydı. Çocukluğumda döner lokanta olacaktı televizyon kulesi, bir türlü olamadan yok oldu hafızalardan. Eskisi gezilemezdi, yenisi ücretini ödeyip  gezilebiliyor.  Gözümün önündeki görüntü başka bambaşka bir panorama. Yemyeşil çamlarından adını alan Çamlıca yıllarca çelik direkler, kulelerle kirlenip yok oldu. Diktiğim sayısız çamların ve yüzyıllık ağaçların da inşaat hafriyatları ve bakımsızlıktan yok olduğunu görmemek için gözlerimi yumuyorum.  Yok olan görüntüler sadece hafızalarda.  Namık Kemalin İntibahın daki Çamlıca tasviri firdevsi alâ yok artık. 

 Umudumu yitirmiyorum ama yeni dikilen ağaçlar büyüyecek, direkler yok artık tepe yine yeşerecek. Bu inşaatlar bir gün bitecek, değişen yeniye açıyorum kendimi her şey güzel olacak. Bir nesil geliyor, yeni görüntüler onların zihninde güzel olsun inşallah. Şimdi anlıyorum bir görüntüye bakarken mekanın sayısız görüntülerle ona yansıması denilen sözcüğü. Akıp kayan bir ekran oluveriyor, yeşilin farklı tonları Çamlıca'nın panoramasında şehir, boğaz, gökdelenli ışıklar. uzakta, caminin ışıklarıyla aydınlanıyor tepe. Dünyanın merkezi gibi yabancılar çoğunlukta yine. Teleferiği görecek miyim bilmem. Çelik tellerin taşıdığı kutucukların içindeki insanların şehri seyrederek çamların üstünden süzüldüğünü görebiliyorum. An da olabilmek bu belki de bazı zamanlarda an geçmiş ve gelecek aynı anda ne dersiniz?


 Yeni cami Büyük Çamlıca'nın görüntüsüyle ben karşı tarafta Küçük Çamlıca'nın  yeni gelini kuleyi seyrediyorum. Işıklar içinde dans eden bir dişi. Evet eski kule ne kadar eril erk ise yeni kulemiz dişil erk  enerjisi yayıyor. 

Unutmak sadece kötü anları ve görüntüleri unutmak olsun. İyi ve güzel olan ne varsa kalsın zihnim de onlara sarılmak ve onlarla inşa etmek yarınları.  Unutturmayacağız dediğimiz kötülükleri silelim artık, taşımayalım bu yükleri, yeni neslin sarılacağı güzelliklere sarılalım.


Nurten Yurt


( Yazı Çalışmalarından)

Images

BAYRAM GELDİ

 Gelmiş yine, ne zaman geldi bilmiyorum. Gece çok geç yattığımdan olsa zilin dingdongunu


duymamışım. Kapının yumruklanmasıyla fırladım don paça kapıyı açtım telaşla. Kapı da durmuş sırıtıyor, iyi bayramlar Serhan bey.

 Oldum olası sevmem ben bu bayramı. Tuhaf bir adam, çocukluğuma dayanıyor ona olan takıntım hatırladım.  Dedemin kurban için aldığı koçu bir günde sahiplenmiştim. Annem oynamama izin vermezdi, gizlice apartmanın arka bahçesine gider onunla beslerdim. O zaman sırrıma arkadaş olmuştu, benimle besler onu sever zannetmiştim.  Çocukluk işte, koçu kesişini gördüğümde nefret ettim. Bir daha da hiç güvenmedim, soğuk bir mesafe koydum aramıza. 

 Kırk yılda zaman zaman gelip kaldığım dede evime kesin dönüş yapalı bir hafta oldu. Artık dedem, ninem, annemde yok, hepsi gittiler.  Değişen bunca şeye rağmen bu ev hep aynı kalmış. Zamanın bir yerine sıkışmış sarkaç. Bayram. 

 Sırıtan yüzüne kapıyı kapatmak istiyorum. Yapamıyorum, teklifsizce dalıyor içeri.

 Hanım annen seni bana emanet etti. unutmuşsundur sen orada adetleri. Sabah namazına gideceğiz, Eyüp deden bekler. Apdest alıp giyin çıkalım.  Tuhaf bir teslimiyetle dediklerini yapıyorum. Namaz sorası aile kabristanında dua ederken çözülüyorum. O koçu nasıl kestin Bayram?

Dargınlığın ondan bilirim, İbrahim peygamberin sünnetidir, okumuşsun sende bilirsin. Çocuk kalbin pek yufkaydı. Annen bıraksaydı, dedenle birlikte senin de yanımızda olman bunu uygulaman lazımdı. Sen o yaşta farklı gördün, dinlemedin dedenin anlattıklarını.  Sanırsam yaban ellerde yaşamanda örf adetlere uzak kalman da etkili oldu. Annen son yıllarında yaptığı hatayı anlamıştı, anlamasına da geç kalmıştı.  Neler anlatıyordu bu adam?  Tuhaf bir kırgınlıkla baktım suratına. Şefkatli bakışlarımı vardı Bayramın?  Omzumu sıvazlayıp, yürüdü.  Hadi daha yapacak çok iş var, kahvaltı bizi bekler.  Bayram misafirleri var ağırlanacak. 

 Evin merdivenlerini çıkarken aldım pişi kokusunu. Merakla fırlayıp açtım kapıyı, büyük masanın her zamanki gibi hazırlanmış olduğunu görünce soru dolu bakışlarıma cevap verdi Bayram. 

 Bu gün bayram annenin ricası var dedim ya. Hanım hazırladı her şeyi, eski bayramlar gibi yaşatın dedi. Ben üstüme düşeni yapayım, sonrası senin bileceğin. Misafirler de olur bilirsin, Bu kadar tabak kim gelecek Bayram?  Gel otur şöyle, bilirim hiç kabullenmedin ama o senin kardeşin. O da umursamıyor gibi, ama araştırdım. Eşiyle pek iyi değilmiş arası.  Çocuk küçük, işleri iyice bir bozukmuş adamın eziyet ediyor kızcağıza. Abisisin sen sizin birbirinizden başka kimseniz yok unutma. Konuş abi olarak yapman gerekenleri yap. Annen yazmıştır sana da. Babalarınız ayrı olsa da karındaş olduğunu unutma.

 Kaç yıl oldu görmeyeli, hayal meyal bir çift ürkek yeşil göz geliyor aklıma. Sonra abi diye koşuşu onu itişim. Titreyerek yığılıyorum koltuğa. Nereye döndüm ben? Yalnızlık yetmedi mi, kaçışım nereye kadar? Aile kavramı hiç olmadı ki bende sahi karındaş nerden çıktı?  Zilin sesi korku salıyor içime.

 Bayram kapıyı açmaya giderken nefesim kesiliyor.  Şaşkınlıkla koltuğun minderlerini kucaklıyorum. Ne yapacağımı bilememenin verdiği acziyetle içimi çekiyorum. Küçük bir kıvırcık kafa koşturuyor, ışıldayan yeşil gözlerini dikiyor gözlerime.  Dayıı sen dayımmıssın öylemi? Kucaklıyorum tuhaf dedem kokuyor, şeker kokuyor, bayram kokuyor bu velet.  Evet diyorum, Yeğen, yeğenim iyi bayramlar....


Nurten Yurt

 

Images

DOĞAMDAYIM

  İnsanım özüm toprak, kokusu olmadan yapamam. Yağmurun ilk düştüğü an mis rayiha özüm. Su ve


çamur işte bu hakikat. Doğanın kokusuna alışkın bir ruhum var benim. Selviler bir rivayete göre yaşama sevincim.

Çamlar gibi yaz kış yeşil olmak. Oksijen salmak nefes, huzur dolmak. Sırtını bir ağaçtan başka kimseye yaslamamak. Tabanlarımda kumu hissetmek, tuzlu suda kulaç atmak. Midyelerden uzak, yengeçlerle arkadaş, Şeytan minareleri toplamak. Deniz ve güneş yaşama katılan sağlık, dinlence, eğlence.  Dalgalara karşı durabilmek, kulaç, kas, nefes.

 Mevsim ağaç, çiçek kokularıyla tanınır. Baharın müjdesidir, mimozalar, papatyalar. gelincik tarlaları. Yazı karşılar ıhlamur, iğde kokuları. Deniz meltemle yollar,iyotunu. Sonbahara karışan hüzün yaprakların hışırtısı, kışım müjdesi, portakal, limon kokuları, çatlamış nar ağaçları. Ahlat ağacı, Çam harikası. 

 Kar düşmeye görsün, erimemek için onlardan medet umar. Kimi yapraklarında kimi gövdesinde doğanın harikasını saklar. Doğa karla insanoğluna en muhteşem tablosunu yapar. Eriyip nehirlere derelere kaynak olur. Şelale olur, toprağa can olur.

Doğayla iç içe yan yana durmasını bilene onu koruyup sevene her daim şefkatle kucak açar. Doğallığımla, doğada tüm canlılara, doğal bir yaşam dileğiyle..


Nurten Yurt

Images

MASAL MEKTUP

 Bremen mızıkacıları, çocukluğumun vazgeçilmez masalı. Şimdi neredesiniz nasılsınız bilmem. Ben hala


yol aldığınıza farklı maceralarla tüm çocukların kahramanı olduğunuza eminim. 

Masalların büyüsünün farklı yerlerinden çürüdüğü bir zamandan size hala aynı güzellikle seslenebilmek adına mutluyum. Yolculukta yanlarında olmak istediğim sevgili eşşek, kedi, köpek ve horoz üst üste birlikte nasıl da kahramanca durabiliyorsunuz. 

Farklılıklarınıza rağmen, kendiniz olmayı, beraberliklerinizi özelliklerinizi kullanabilme özgürlüğünüze hayranım. Sabahları senin sesini duyarak uyanan biriyim hala. Bu beni çocukluğuma taşıyor ve melodilerin en güzeli Eşşek gözlü arkadaşım benim karakaçanım. Selesinden en güzel çilekleri yediğim, Yusuf amcanın ahretliği. Sahi köpek deyince ille de tilki en çok sen yaraşırsın bu kahramana. Ela gözlerin, analığın ve yanar döner tüylerinle aldığın adın. Vefalı ve bir o kadar canlılığın, koruyuculuğunla. Kedi evet kedi olarak seni seçtim Pamuk. Beyaz tüy yumağım, bir gözün mavi, bir gözün yeşildi. Mırıltıların ninnim. Bırakıp gitmedin beni bilirim. Bremen mızıkacıları ile uzun bir yolculuktasın hala. 

 Tek derdim sizleri çok özledim. Bu gün hala çocukluğum en güzel kahramanlarına yazayım anlatayım istedim. Sahi haydutlar iyice çoğaldı buralarda, sizler gibi bir olamadığımızdan mı, yada zamanın abukluğuna mıı yakalandık nedir bir tuhafım. Yazdıklarım anlattıklarım anlıyorlar mı, anlamam azlıktan mı geliyorlar bilmiyorum. Artık önemsemiyorum zaten, öyle süslü kelimeleri, deyimleri, giydirmeleri de bıraktım.  İmla yı da önemsemiyorum.  Kurgu, duygu hak getire yani. 

 Yeni bir alfabe keşfedeyim istiyorum. Sizlerden bu konuda yardım istiyorum. Hala o çiftlikte mi yaşıyorsunuz, mektup elinize geçer mi onu da bilmiyorum. Bildiklerimi yapmaktan usandım, bilmediklerimi deniyorum. 

Aiiii. Ai,Aiiiiiiiii, aaaaai

Havvvv, hu havvvv,hırrrr havvv

Miyavvv,mouvvvv mouv, mırrrr

ÜÜÜÜÜrüüü, ürüüüÜ , ürü rÜÜÜÜü

 Sizi çok seviyorum, alfabe lçin bana yardımcı olursanız sevinirim. En kısa zamanda sizleri bekliyorum. Sevgiler..


Nurten Yurt

Images

RESME MEKTUP

 Sevgili Pamuk,


Mektup yazmak malum zamanın çıkmazı. Hayale mektup yazan bir nesilden, anda gerçekleşene haberdar olan bizler olarak şaşkınız. Mektuplarımız vardı pullu cinsinden, pulları yalamayı sevmediğimden olsa yerlerine ulaşamamış. Elektronik mektuplar var şimdi, yazıp yolladığımız, taahhütlü olmadığından olsa şahsına ulaşamamış.  

Sayfaların çoğaldığı zamanlarda yazıp kendi adımıza yolladığımız mektuplardan, okuyup da kızdıkların olmuş. Ne yapayım ben böyleyim. Okuma zevkimi kaybettim ne yapabilirim, bunu en iyi sen bilirsin. Zira dersin ki; kendim okuyabileyim diye yazıyorum. O hayali dünyanı fırçanla çizmek iyi güzelde, alttaki resim öyle bir sırıtıyorken yenisi bir türlü netleşmiyor. Bir de resmin oluşmasını sağlarken kullanılan malzemeler çoğaldıkça, renkler birbirine karışıp soyut oluveriyor. 

 Malum zamanda, hayali adandaki bilindik malzemelerle bir girdaba düştüm. Bir o kadar tanıdık, bir bu kadar uzak kaldım. Mektuplar la başlayan anlatı, an da yaşadığım felakete efsane gözüyle bakmama neden oldu. Kayan sayfalarda herkesin bir efsanesi var yaşadığı çektiği. Senin bu ansiklopedi sevdan, bilgide boğulman ve zırt pırt okur diye çıkışan tanrı yazarlığından bunaldım. Ey yazar son kitaplarını beni şaşırt diye aldım.  Sözcükle çizebilmek olmamış. mektuplar uzak bir mekandan, mürekkebi vebadan olunca, bir de adada mahsur kalınca, sayfa sayfa dönüp, bir ansiklopedi, bir dipnot bunaltısında boğuldum. 

 Bu zamanlar hep aynı zamanlarmış, insan hep aynı in sanmışta  yaratıcı yazarın kurgusuna takılmış. sülale kavramının, hayali gerçek üzerine  oturtulmuş olması beklide. Gerçeğin kurgusu, çocuğun hayal dünyasının gerçek oluşu döngüsü. Belli zamanların, bir başkaları tarafından anlatısı içinde farklı anlatıcıların kuşaklar boyunca farklı isimlerle anlatısından oluşan sayfalar. 

 Yaşayan yazarların laneti bu belki de. Zamanın kurgusu içinde yapıtlarıyla, yazdıklarıyla sorgulanmak. 

Ben artık okur olarak, boş bir sayfada uyansın istiyorum kahraman. Öyle cahilliğiyle hiç bir şey anlatmadan tak diye düşsün satırlara. Yol aldıkça şekillensin, olayların içine girerken milletsiz olsun. İnsani kavramları sayfalar arasında yaşasın, başına gelen olaylarla yaşatsın okura. Geçmişin ağırlığını, kargaşasını getirmesin sayfaya. An da yaşasın, girdiği boş sayfada ilerlerken yapışsın cümleler, anlamlar ve son sayfada okurla birlikte kahraman olsun.

 Adaya düşerse, bu cuma günü olmasın mesela. Ada da dağ varsa büyülüde  olmasın. Adaya çıkarken yanına hiç bir şey alamasın.  Yerlileri de yamyam olmasın ne bileyim işte, beyaz kaleler, zindanlar, o atmosferler hiç bilinmedik sayfalar olsun. 

 Dikkatli olmak istemiyorum artık canım. Kara kara bulutları çizme şehrimin üstüne zira yeterince var. Maviyi denesene içinde ferahlık vat. Artık eski fotoğraflardan da bıktım, yeni bir coğrafya da yeni yaşamlara yolculuk. Sahi bak unutma ve lütfen bir dahakine olsun şaşırt beni. Boğazın renklerinden en güzeli maviyi hiç kullanmadın paletinde. Hadi bir dene umut olsun adı, canlı kanlı yaşadığını hissettir, kıssadan hisseyi değil duyguyu...

Saf Okur'dan sevgilerle...


Nurten Yurt 


Images

ATEŞ OLMAYAN YERDEN DUMAN ÇIKMAZ

 Selvilerin altında anlattı hikayesini Elif., nakaratı bilemedim işte ne bileyim.  Nil nehrinin kıyısında


doğurmuş annesi onu. Fransız sömürgesi mısır büyükelçisinin kızı ya. Babası bilmemiş onun doğduğunu. Babaannesi yazmış kaderini, nesli asil bir soydan olmalı demiş. Korkutmuş annesini, kendisi han kızıymış ya unuttuğu soyunun hikayesini kendi ateşiyle harmanlar anlatıp dururmuş. 

Kadın soylu olmalıymış, annem bilememiş kim olduğunu. Göçerlerdenmiş Kars soğuğunda yollarda donacakken, kaleye sığınıp ateş yakmışlar. Aklında kalan anlattıkları, donmak üzereyken ateş yakıp ısınmakmış tek istekleri. Sonrası toz duman. Kalakalmış öylece, bir kar kalmış aklında elif, elif yağan bana miras. 

Baba bir uzak kelime. Özlem duymak ulaşamamak o duyguya. Aklım erdiğinde anamın tüm uyarılarına rağmen araştırdım. Gidip anlatacaktım babama ben senin kızınım. Üstelik aynı ülkede yakın yerlerdeydik. Bilemedim, keşke öğrenmeseydim. Bir gazete haberinde suikast kurbanı bir fotoğraftı gördüğüm. Baba nedir bilmedim. Anamda bilmemiş ya olsun dedim. Annem iyice kötüledi, baskıları dışarı bırakmamaları. Okul desen zaten benim yaşımdaki biri için hapishane.   Kırmızı Mektep te yatılı okumak, kızlar ve tarih denen o muamma. Yangınlar, ateş duman. Sık sık üşütür ateşim çıkardı.  Gündüz okuduğumuz tarih gece kabus olur boğardı. Alevler içinde revire gitmek. Uykusuz geceler de sayıklamak.

  Gençtim ya bilemedim. Hastabakıcı Seyfi bakardı çoğu zaman. Sirkeli bez, yangınlarıma iyi gelirdi. Sonra şefkatliydi. Saçlarımı okşar ipek gibi derdi. Bayılacak gibi olduğumda kucaklar taşırdı beni. Kedi gibi sığınırdım onun güçlü kollarına. Bilemedim işte ne bileyim. Şefkati tatmayınca insan. Kinin bile tatlı gelir. Annemi kaybettiğimde , diplomamı almama bir sene vardı. Ev ve kalan maaş çok azdı. Kimse yoktu. Füsun en yakın arkadaşım, mahalleden annemin görüşmeyi yasakladığı onu dinledim. Bilemezdim. Ne bileyim. 

 Önceleri çok sevdim. Artık yalnız değildim. İstediklerim yapılıyor el üstünde tutuluyordum. Madamın gözdesiydim. Beyoğlu'nda bir numara bendim. Genceciktim, Sonra bir gün eve giderken ara sokakta, hastabakıcı Seyfiye rastladım. Kötü baktı bana yetmedi," Nurlar içinde yatsın anan seni yetiştirmek için neler çekti. Koruyamadı bir türlü. Boşuna dememişler armut dibine düşer." Sözleri kurşun gibi ağır geldi yüreğime.   Bilemedim sonrasının ne olacağını bıraktım kendimi kaderime. 

Yıllar sonra bu selvinin altında bir size döktüm içimi. Şimdi bana kalan rüyalar, birde duman. Soyum mu onu siz bilin. Işınlanmanın böylesi olamazdı.  Zihnimde çakan şimşekler ve hastamı ziyarete gelen genç delikanlı sahi kimin nesiydi? Bilemedim işte ne bileyim.


Nurten Yurt

(yazı çalışmaları)