Images

O zamanlar

Bermuda Şeytan Üçgeninin meşhur olduğu zamanlarda benim Akasya üçgenim vardı. Zamanımın çoğunluğu bu Akasya üçgenine kurduğum salıncaklarda geçerdi. Henüz Pisagoru tanımamış bağlantılarına takılmamıştım. En mutlu anlarım, yatma salıncakta boşlukta sallanırken sayfaların arasında geçerdi. Mandrake ile aynaların arkasına geçer, Kızılmaskeyle Bengal ormanlarında dolaşırdım.

Panoramamda Boğazın, Haydarpaşanın, Sarayburnu'nun silueti vardı. Mevsimine göre, Leylak, Gül Hanımeli, Akasya, Ihlamur,İğde, Katırtırnağı, Adaçayı koklardım. Tuğcu'nun beslemelerine üzülür, Anasının kuzusuna ağlardım. Hatıramda kalan ilk köpeğimin adı Kalemdi. Sarısaçlı mavi gözlü dev gözlerinin kalemle çekilmiş kadar güzel olduğu için koymuş bu ismi. Sütlü kahve rengi kalem yeşil çimenlere değen memeleriyle emzirirdi yavrularını ve o gözleriyle öyle bir bakardı ki onlara hala hatıramda. Çatı katındaki yatağa uzanıp uykuya dalarken yanımda kedim olurdu. Beyaz tüy yumağının adı Pamuktu. Onun mırıltılarıyla tavandaki çam tahtaların budaklarının şekillerine takılır. O şekillerin girdabında uykuya dalardım.
Images

Dönüş



Okuma gurubumuzun bu ay okuduğu kitap Ayşe Kulin'in Dönüş'üydü. Kitap sahibimiz bize şöyle bir açıklamada bulunma ihtiyacı hissetti. Mişima ve Hesse'den sonra sübap görevi için seçtim. Güldüm, dört yılı geride bıraktıktan sonra gülmekten başka bir şey yapamıyorum zaten. Okumanın yazar ismine, kitap ağırlığına göre sınıflandığı,edebiyat yapmanın ağırlığı, okuduğu kitap sayısı ile okuduğunu sananların olduğu bir ülke benim ülkem. Ayşe Kulin otuz yıldır yazıyor bu ülkede eline emeğine sağlık. yirmibeş kitabı yayınlanmış. Hep ağır konular, ölmüş yazarlar okuyan beyinlerle bu toplumda okumuş olamazsın. Ne okursan oku okudukların yok etmiyorsa seni okuduğunla kalırsın.
Images

Nişantaşı



    Yetmişli yıllarda Nişantaşı demek, birazda sen demekti benim için.  Kısa sarı saçların, dudağının kenarında sigaran, erkeksi sesin, dizinin üstündeki eteğin, telaşla mutfağında pişirdiklerinle.  Annemle sana yaptığımız ziyaretler, yaşlı annen, senin mutfağın çocukluğumun farklı tatlarıydı. 
    Siz mutfakta sohbet ederken ben salonun büyük camından sokağı seyrederdim.  Albert Amca koltukta gazetesini okur, sehpanın üzerindeki maymun trampeti çalar, Cumhur ve Hayati abinin oyuncakları ile kendime farklı dünyalar kurardım.  Okumayı öğrendikten sonra camın hemen yanındaki diğer koltuğa oturup kitapların sayfalarında kaybolduğum anda, camdan dışarıya bakar şehrin zamanla akıp gittiğini hissederdim.  Bir arka balkonun vardı, kapısını açtığında mandalina ve muz kokardı.  Çocukluğumun en renkli çukulatalı bonibonlarını sende tattım.  Konuşmanı ağzım açık dinlerdim, aksanın, sesin, cümlelerin, bir Orospu derdin sevgi dökülürdü dilinden.  Anlardım orospuları severdin sen.
Images

Yeni Hayat


" Bir gün bir kitap okudum ve bütün hayatım değişti. Daha ilk sayfaların dayken bile, kitabın gücünü öyle bir hissettim ki içimde, oturduğum masadan gövdemin kopup uzaklaştığını sandım. Ama gövdemin benden uzaklaştığını sanmama rağmen, sanki bütün varlığım ve her şeyimle her zamankinden daha çok sandalyede ve masanın başındaydım ve kitap bütün etkisini yalnız ruhumda değil beni ben yapan her şeyde gösteriyordu. Öyle güçlü bir etkiydi ki bu, okuduğum kitabın sayfalarından yüzüme ışık fışkırıyor sandım. Aynı anda hem bütün aklımı körleştiren, hemde onu peril peril parlatan bir ışık. Bu ışıkla yoldan çıkacağımı sezdim, bu ışıkla daha sonra tanıyacağım, yakınlaşacağım bir hayatın gölgelerini hissettim. Masada oturuyor, oturduğumu aklımın bir köşesiyle biliyor, sayfaları çeviriyor ve bütün hayatım değişirken ben yeni kelimeleri ve sayfaları okuyordum. Bir süre sonra başıma gelecek şeylere karşı kendimi o kadar hazırlıksız ve çaresiz hissettim ki, kitaptan fışkıran güçten korunmak ister gibi bir an içgüdüyle yüzümü sayfalardan uzaklaştırdım. Çevremdeki dünyanın baştan aşağıya değiştiğini o zaman korkuyla farkettim ve şimdiye kadar hiç duymadığım bir yalnızlık duygusuna kapıldım. Sanki dilini, alışkanlıklarını, coğrafyasını bilmediğim bir ülkede yapayalnız bulmuştum.

Bu yalnızlık duygusunun verdiği çaresizlik beni kitaba daha sıkı sıkıya bağladı. İçine düştüğüm yeni ülkede yapmam gereken şeyleri, inanmak istediklerimi, görebilecekleri mi, hayatımın alacağı yolu bana bu kitap gösterecekti. Sayfaları tek tek çevirirken kitabı şimdi bana vahşi ve yabancı ülkede yol gösterecek bir rehber gibi okuyordum. Yardım et bana, demek geliyordu içimden, yardım et ki kazaya belaya uğramadan yeni hayatı bulayım. Bu hayatın da, ama rehberinin kelimeleriyle yapıldığını biliyordum. Kelimeleri tek tek okurken, bir yandan yolumu bulmaya çalışıyor, bir yandan da yolumu büsbütün kaybettirecek hayal harikalarını hayretle tek tek kuruyordum."                                                                                                                     Pamuğun en sevdiğim sözcükleridir bunlar,  bana  okumanın büyüsünü ve yazının dünyasını anlatır. Romanın geri kalanın da bir yolculuğa çıkarsınız, bir otobüsten inip diğerine biner, kaybolan eski eşyalarla, her bir durakta romana giren karakterlerle ilerlersiniz.  Kimi zaman kaybolduğunuzu hissedersiniz kurgunun içerisinde.  Kim kimdi diye sorular sorar zihniniz, neler oluyor bu da neyin nesi diyenler, kitap bittikten sonra ben hiç bir şey anlamadım diyenlerde var.  Zihinsel bir okuma yaparsanız ancak zevkle ilerleyebilirsiniz kitabın içinde.  Kitap bittiğinde hayatı değişenler de vardır, aynı yerden devam edenlerde. Her okuyucu kendi kitabını okur kendi zihninde. Düşünmeyi oluşturabilmişse ne mutlu.  Okumak ve yazmak ancak bu kadar güzel anlatılır.

Nurten Yurt
Images

Bilinmez


Galiba ben seni özledim, neyimi ? Bakışını belkide, yada hani varoluşunu. Gölgen düşerdi geceye titrerdim. Karanlığı aydınlatan yıldızlar gibiydin, solgun ay dururdu bir köşede, sen çıka gelirdin, kutup yıldızı ışığınla. Gecenin ıssızlığı kaybolur, üşüyen bedenim ısınırdı. Yüreğim serçe yüreği misali pır pır eder, sen gelirdin yalnızlık giderdi.

Gelen sen miydin? Zihnimin gördüğü hayal mi, neydi sana giydirdiğim sıfatlar, Cemâlinde görüp yücelttiğim. Sen neydin sen? Kalemtraşmıydın? Silgimi? Bilmem? Sen yazardın, ben silerdim. Kütleştiğinde yonttuğum. İncelince başkalaşırdı sözcüklerin, sivrilir yüreğimi acıtırdı. Kütleşmeye en yakın zamanın, belki de en yumuşak anındı. Ben seni mi, sendeki benimi, anın büyüsü mü, ya da duygularımı bilmem ama bir şeyleri özlediğim kesin. Belki de ben bir bilinmezi özledim.
Images

Tıkanma


Eğer bunu okumaya niyetliyseniz vazgeçin. Bir kaç sayfa okuduktan sonra burada olmak istemeyeceksiniz. Bu yüzden unutun gitsin . Gidin buradan. Hala tek parçayken hemen kaçın. Kitabın ilk sayfasında yazarın ilk sözleri bunlar. Kitapta ilerledikçe gerçekten yaşıyorsunuz bunları, çağın insanının geldiği en uç noktayı anlatıyor. Kahramanın yaşadığı hayat hem çok uzak hem de bilinmedik bir şekilde yakın gelebiliyor size.

İnsanın varoluşundan bu yana yolculuğunu izliyorsunuz. Amerikan Rüyasının arka sokaklarında buluyorsunuz kendinizi. Annelerin evlatlarına yapabileceklerini tanrının evlatları ile sorgulatıyor.
Images

Şiir neden yazılır?

Şiir neden yazılır? Guantanomadan Şiirler adlı kitabı okuduğumda, uzunca bir süre bu soruyu sormuştum kendime. Ağır çok ağır geldi bu şiirleri okumak, bu çağın insanı olarak yaşamak yeterince zordu. Ekrandaki savaşları görmemek için televizyonun düğmesini kapatabiliyordunuz. Lakin düşünce denen zihninizde böyle bir düğme yoktu ve sürekli fıkırdayıp durdukça, biraz daha insanlığınızın bir parçasını bırakarak yaşama devam ediyordunuz. Böyle bir dünya da hala biraz insan kalabilmek için, insanlığın ruhuna son bir haykırış bu şiirler.


Guantanamo tutukluları bu şiirleri, kâğıt ve kalemleri olmadığı zamanlarda, kendilerine verilen yemeklerin kâğıt tabaklarına, su içmeleri için verilen kâğıt bardaklara, çakıl taşlarıyla, diş macunu kullanarak yazmışlar.