Images

Albertine Kayıp



Proust’un Kayıp Zamanın İzinde serisinin ikinci kitabı Albertina Kayıp adlı romanı “ Mademoiselle Albertine gitti” sözleriyle başlar. O kahrolası hizmetçi bu sözü sarfetmesiydi, Marcel onu kendisi terk etseydi,Albertine’yi bu gün proustun zihninden algılar mıydık? Proust Astım hastası olmasaydı Kayıp Zamanın Peşine düşüp yedi ciltlik bir eser için yıllarca sözcüklerle uğraşırmıydı ? Bir kekin kokusu uğruna değer miydi?  Gerçi Montaigne, Stendhal, Flaubert, George Eliot, Fyodor Dostoyevski, ve Leo Tolstoy'u seven bir zihin elbet her anı yaşamak ister. Yaşayamadıkları an ların peşine düşüp, hele ki ölümle kaybettiklerini kabullenmeyip yaşatır hayallerinde. Öyle ki yüreği ve aklı arasında kalan, hüzünle boğulan zihninin bir cezasıdır. Hatta eş cinsellik temalarını eserlerinde açıkça açıklayan İlk Avrupalı romancı olur. Öyle ki zamanı yakaladığı anda “Gerçek cennet unuttuklarımız dır” der.

“ Albertine’in onca farklı görüntüsünün ardından, şimdi keşfettiğim gerçek Albertine, Balbecte mendirekte ilk gün karşıma çıkan, her haliyle zevk düşkünü genç kızdan daha sonra sunduğu onca değişik görüntüye rağmen pek te farklı değildi; aynı şekilde, bir şehre uzaktan baktığımızda sadece en büyük binasını görürüz, şehre yaklaştıkça binaların yerleşimi o kadar değişirki o büyük bina silinir, ezilir, ama en son aşamada, şehri yakından tanıyıp doğru değerlendirdiğimizde, gerçek orantıların ilk bakışta gördüğümüz perspektife uygun olduğunu fark ederiz; aradaki aşamalar, her varlığın karşımıza çıkardığı, özüne varabilmek için nice acılar çekerek tek tek aşmak zorunda olduğumuz savunma hatlarından başka bir şey değildir. “

Yukarıdaki paragraf başka bir zihne düşüp farklı bir romanın doğmasına neden olur muydu acaba? Ya benim zihnime ne demeli sayfaların arasında kaybolmayı isterken zihin avcısına mı dönüştü ne?

Kaybolmak yerine var olmak diyorum.

Nurten Yurt

1 yorum :