Otuz gün boyunca Ağustos sıcağında Roman Yazıyorum adlı bir grupla çalışınca böyle oluyor. Kırküçbin küsur yazdın yeter diyorum dur, bak Eylül geldi en sevdiğin mevsim. Hem bu gün parti var, eğlence sakin yaşa terapi ’de yapmışsın zihnine, düşünme. Olmuyor, şehrin içinden geçerken algılar gelip yapışıyor zihnime, durur mu kurguluyor kendince. Yazı evinin sokağına girdiğimde tabela ’da yazan iki isim çarpıyor beni, merdivenleri çıkarken yazıveriyor kendince.
Zaman: Baharın başlangıcı Öykü Atölyesine gelirken, Özlem hocanın verdiği o meşum kelime; Tevfik bey merdivenleri çıkarken henüz öleceğini bilmiyordu. Bu kelimeyle bir öykü yazdım da, okuyanların kelime kıtlığı çekip, anda katilin kafa sesleri ile merdivenlerden inerken düşündüğü kurguyu anlamayacaklarını düşünüyorum. Sokak kalabalık, tabelada yazılı olan iki isim arasında yazılmış oynanmış senaryonun sonu. Derste sürekli karşı pencereyi izliyor, olayın perde arkasını kurguluyoruz. Avukat genç adam eşini vurmuş tabancayla, kendi karnına sıkmış sonra, ayrılmak istiyormuş kadın neden acaba? Biz masada Tevfik beyi nasıl öldürdüğümüzü okurken, iki gencin cenazeleri kaldırılıyor, karşı camda. Harika işte sana üst kurmaca; yazarın bahar başlangıcından, sonbaharın başına geçirdiği evrimin içindeki boşluk bir pencereden diğerine iki hayatın kurgusu, çarpıldığın tabeladan yansıyan sözcükler. Toprağa karışmış bedenlerin isimleri kalmış tabelada unutma yaz, yeter ki yaz.
Merdivenleri çıkarken roman yazan zihnimi nasıl öldürürüm bilmiyorum. Fakat son roman karakterimi yazıp atmazsam başım belada. Yazşıyorum’un keşfi beni rahatlatıyor. Olmadı taslak halinde bekleyen Yazı evinden Notlar var. Eylül’de geldi, merdivenleri çıkmayı sevmeye başladım bu aralar.
Nurten Yurt
0 yorum :