Images

Serapistan


Güneş gözlerini dikmiş bakıyor şehrin sokaklarına. Bakışlar yeşilin azlığında yumuşamadığından, pek bir şiddetli. Şehrin betonları ve neredeyse erimekte olan asfaltlı sokaklar ıssız. Siestası uzamış günün, dükkanlar açık, insanlar karanlık kuytu köşelere sığınmış. Havadaki nem buhar olup gökyüzüne ulaşmakta.

Başında poşusu, üstünde bir ceket, altında ayak bileklerine uzanan bir elbise, elindeki kartonla bir adam dolaşıyor. Ayların sultanının arifesi bu gün, şehir halkı çölünden kopup gelen bu kum tanelerinin istilasını ibretle izlemeli, çölün kavurucu ateşini iliklerinde hissetmeli. Sıcakta ceketle dolaşanlara söylenen bir cümle geliveriyor hemen. "Yahudi kibarı", elindeki karton hava limanlarında beklenen milyarlık iş adamlarını getiriyor aklıma. Başındaki puşi uzak diyarların düşüncelerine düğümlü. Sonra bakışlarına ulaşıyorum, gerçekle kavrulup buruşmuş cildinin orta yerindeki o iki çift merceğe. Bakamıyorum.
Images

Sait Faik'e Mektup


Uzun zaman oldu, niyet ettik ya gelemedik bir türlü ada’ya. En son geldiğimizde içim acımıştı, evinin bakımsız derbederliğine. Müzeye dönüştürüldüğünü duyunca sevinmiştim, nihayet geldik işte. Ev güzel bakımlı ya, bu kez de bahçede yok olan nar ağacına üzüldüm. Yine de şanslısınız siz ada’da, hala ağaçlar insandan fazla. Şehrin ağaçlarını koruyamadık bir türlü, beton, cam ve demir yığınlarına rağbet çok fazla. İnsanlarda artık eskisi değil be üstat.

Hani o sözcüklerinle anlattığın insanlar var ya, sayfalar arasında mı kaldı ne. Oldukça azaldı, bir haller oldu ki sorma. Bölündü, parçalandı, halk dediğini ara ki bulasın. Hammaddesine uzaklaştıkça oluyor galiba bu haller, araya zift, plastik, demir bir de elektrik karışınca. Birinin bir diğerinin farklılığına tahammülü yok. Düşman belliyor, öyle sözcükler karıştı ki dilimize sorma gitsin. Üretmeden tüketme alışkanlığına kapıldı herkes, diktikleri a.v.m lerin suçu bu. Ağacı, doğayı, hayvanı okuyamayan, vitrindeki mallara sahip olmayı, teneke kutularının markaları ile övünmeyi, mal biriktirmeyi insanlık sanar oldu. Çoğalmanın ve bir topluluğa sahip olmanın egosuyla, bir diğer topluluğu anlamaya çalışmaktan çok yaftalar olduk. Duvarlar çekildi araya görünmeyen. Her şeyi keşfetti de bir kendini keşfedemedi insan, düşünmeden kapıldığı, yaşam uğruna kabullendikleri ile. Herkes kendi ayakkabısının içinde yürüyor yolunu, duygudaşlık denen kelime silindi sözlüklerden. Ama ümidimi kaybetmedim, bir şeyler oluyor hissediyorum, tam anlatamıyorum. Magmanın fokur daması gibi, hala insan olanların özüyle bulacağız kaybettiklerimizi.
Images

Galiz Kahraman

 
Thyke 12’nin Mayıs kitabı İhsan Oktay Anar’ın son romanı Galiz Kahraman olunca pek bir sevinmiştim. Yazarın romanlarında kullandığı dil ve kurguladığı fantastik dünya benim için pek bir zevklidir. Metinler arasılığı, sözcükler arasılığa taşıyan yazar bu kez sözcüklerini yaşadığımız çağdan alınca kahraman pek bir hafif kalmış. Lakin kitapta ilerleyip kahramanın yazarlık için yaptıklarına gelince, kurgu değişip, son sayfadaki sözcüklerle her düşün, düşündüğüne ve düşündürttüğüne geliyor nokta. Doğu hikâyelerinin kıssasından hissesi boyutundan bakınca, insanın robot olarak kalası geliyor.

Grubun diğer üyeleri ilk defa Anar okudukları için pek bir şey anlamadıklarını söylediler. Cümlelerin uzunluğundan, kavramlardaki kargaşadan bahsettiler. Romandan zevk almanın farklı olduğundan dem vurdular. Yazarın kalıcılığından bahsedildi. Prost’un sözcüklerindeki anlamların insan ruhundaki vurgularından, düşündürdüklerinden. Kayıp Zamanın İzinde serisi yüzyıllar sonra sözcükleriyle seslenebiliyorsa benliğimize, Anarın yapıtları gelecek yüzyıldaki okura seslenebilecek miydi? Kulvar farklı, insanda farklı olduğu sürece sesleneceğine inanıyorum. Anarın romancılığı ki, bu romanında açıkça anlatmıştır, kendi seçtiği yol ve kendine göre sözcükleri olan yazarın oldukça iyi bir okuyucu kitlesi var.

İlk romanı Puslu Kıtalar Atlası ile on dokuz yıl önce kurguladığı dünya, zamanın oldukça ötesi bin sekiz yüzlü yıllar. Osmanlıca, Antikite, Felsefe ve Bilimle beslenmiş hayal gücünün kullandığı dil ile bazı sözcükleri anlayamayan okuru, kurguladığı hikâyelerin mübalağalığıyla sürükleyen bir yazar. Bazı kesimlerin Türkiye’nin Tokieni benzetmesini hak eden yazarın yaratıcılığı Kitab-ul Hiyel’deki çizimlerle zirve yapmıştır. Romanları; tarihi- fantastik tür dediklerinden. Anar’ın iki bin beş yılında çıkan kitabı Amat iki bin dokuz yılımda Erdal Öz Edebiyat ödülü almıştır.