Kazan fokurdamaktaydı. Kaynayan kazanın içindeki fokurtular buğdayın dile gelmesiyle iyice arttı. " Bu çorbanın en güzeli benim, ben helmelen ip özümü salmasam bu kadar güzel olmazdı " Sıcağın etkisiyle orta yerinden çatlamış fasulye " hadi oradan asıl helmelenip tadını veren benim bu çorbaya." Kabarcığın puflamasıyla yüzeye çıkan nohut onları duyunca " ben varken sizde kim oluyorsunuz? Benim tadım'dır çorbaya tad katan." Şişmiş kuru üzüm pat diye lafa daldı. " Alt tarafı bakliyatsınız, benim tadım olmazsa hiçbiriniz bir işe yaramazsınız."
Sıcak aşın içinde derisi soyulmuş kayısı karıştı söze " ben varken size laf düşmez, asıl benim rengim yeter yumuşacık damaklarda eriyen benim." Kazanın fokurtusuyla yüzeye çıkan incir " Çekirdeği mi doldurmaz bütün bu sözleriniz hepinizin şahı benim." Eriyerek çorbanın tüm bireylerine bulaşan şeker, " Yetmez her birinizin tadı ben olmazsam hepiniz bir hiçsiniz." Su fokur fokur fokur dadı " Hadi oradan ben, ben olmasam kuru, kuru neye benzerdiniz hepiniz?"
Kazan koca geminin güvertesinde fokur, fokur kaynarken, gemi ummanın dalgaları üzerinde, bir ceviz kabuğu misali yol alıyordu. Gökyüzünde uçmakta olan beyaz güvercin yorgunluktan bitap, Nuh Peygambere tufanın bittiği müjdesini taşıyordu gagasında. Geminin üstüne geldiği sırada yapabileceği en güzel sakarlığı yaptı belkide. Gagasıyla taşıdığı bir çift zeytin dalını düşürüverdi.
Yeşil zeytin dalı süzüle süzüle, geminin güvertesinin orta yerinde fokurdamakta olan koca aşure kazanının içine düştü. İnsanlığın görebileceği en güzel aş işte bu aş'tı.
0 yorum :