Images

ŞAKACI KELİMELER

 Şakacı 

Güler, gülümser bir şakacı,

Güldürür, düşündürür,
Arada-bir durur, gözleri dolar,
Neler söyler, neler susar...
Yoksa, çok acı bir şakayı şakadan da olsa,
Çok yalın bir karanlığa mı saklar...
Oynadığı oyunsa, yaşamda oynadığı,
Oyununu mu yaşar...
Oyunda yaşadığı, yaşamını mı oynar...
Yaşarcasına, oynarcasına,
Sonunu mutlu bağlar,
Gider evine ağlar.

Özdemir Asaf


Sahne ve Perde ya oyun nerde? Ufkun dibindeki o ışıltılı nokta. Dalga dalga inen, üzerine sinen o sisin üzerinde yürüyordu. Merhale, merhale kayboldu şehir bilinmeyenin içinde. Attığı adımı göremiyordu. Allahtan sessiz ıssızdı sokaklar. Sesleri kaplayan sessizliğin içinde yol almak. Neredeydi o çılgın motor sesleri, martı çığlıkları, denizin dalgaları? Sessiz sakin ve sis. Kayıp şehir, kayıp deniz esrarengiz. 

Elini uzattı sise kayboluşunu gördü. Attığı her adımda kaybolan ayaklarla ilerledi. İlerledi, belli belirsiz ıssız sessiz bilinmezin içindeki bilmeceye. İlerleyecekti sessiz sakin kaybolan geçmişe inat, bilinmeyen meçhule..


Kelimeler


Yarıda kalmış aşklarının hesapları içinde
Denizlere açıldı içimizden biri
Niçin gittiğini söylemeden.
Doyulmamış arzularla doluydu yelkenleri.
Yıpranmış kelimelerin verdiği güvenden.
Bulacak sanıyordu yenilikleri.
Her an bir yeni su vardı,
Her yeni suda bir yeni an.
Deniz, dalgalarıyla gösteriyordu dışından
Yaşananla düşünülenler arasındaki farkı.
Bitmiyordu köpüklerle renkler
Bir başka damlada, bir başka ışıkta başlamadan.
Gözlerinin önünde bir oyun, ardında bir oyun.
Dışında ne varsa yeni, ne varsa gerçek.
Yeni manzaralarla gelen yeni duygular
Hani, eski kelimelerle olmasa
İnsanın ömrünce devam edecek.
Gözlerinin önünde bir oyun, ardında bir oyun.
Anladı,ölmekle yaşamanın birleştiği noktada
Yeni rüzgarlarla esen yeni korkulara
Yeniliklerini bağışlamayan kelimelerin
Nasıl düşman sığınaklar halinde direndiğini.
Anladı, bütün olmuşlarla olanların
Ve bütün olacakların
O kelimelerin içinde
Kendisine varmadan eskidiğini.


Özdemir Asaf



Kelimelerin sustuğu yer, dedi noktayı koydu.  Nasıl susardı ki kelimeler? Avazı çıktığı kadar bağırıyordu işte. Sessizlerin seslilerle kaynaşıp bir olduğu bir yer vardı. Biri zıplıyor, öbürü haykırıyor sayfaların arasında zapt edilmiyordu.  Nasıl susardı onun kelimeleri bunca yalanın arasında gerçeği haykırırken susmak olmazdı. Yalan hep vardı, yazılmaktaydı, gerçek susturulamazdı. Bu görüntüler, tüm bu gerçekler kelime olup akmalıydı. Haksızlıklar, bir gün birileri tarafından ortaya çıkarılacaktı, bunları kelimeler yapacaktı. 
Haykıracaktı o sonsuza dek, kimse görmese de, kimse duymasa da elbet bir gün. Gökyüzünün en uzağındaki o en parlak yıldızdan süzülen huzmenin içinden dağılan kelimeler bir gün gelip gerçeği haykıracaktı. Ve kelimeler sel olup akacak doğruları yazacaktı. İnsanoğlu bir gün kelimelerin eskise de yenileneceğini anlayacaktı. 

Nurten Yurt

(Pandemi de yazı çalışmalarından)

0 yorum :